akşamüstü, ayçin plajdan eve dönerken, peşinden koştum, "ayçin..ayçinn" diye seslendim. terliğinin kenarı yırtılmış, bir yandan ayağının tekini bükmüş, bir yandan koşan bana gülerek baktı. zaten tanıdığım süre zarfında bana hep gülerek bakmıştı. sitenin maymunuydum. sürekli başıma bir şeyler gelirdi. asfalt'ta bisiklete binerken ayağına deniz kestanesi batmış bir sakardım ve sitenin güzel kızına çıkma teklifi etmeye gidiyordum.
yanına gelince; "dondurma alcam, sana da alayım, para var" dedim. kabul etti. dondurmalarımızı yiyerek evine doğru yürümeye başladık. ortalığın sakinleştiği, manzaranın güzel olduğu bir yerde; "dondurmalarımızı burda yiyelim, ben döncem" dedim ve kaldırıma oturdum. bunu da kabul etti, yanıma oturdu. bacağı bacağıma değiyordu. aslında o an çıkıyorduk bence, zira çıkmaktan beklediğim böyle bacaklarımız değerken dondurma yemekti.
"ayçin" dedim, döndü, dönünce yüzü yüzüme çok yaklaştı birden, heyecanlandım. bacağının bacağıma değdiği yer terledi. savunma mekanizmam komiklik yapmaktı. "üstüme çıksaydın bari" dedim şiveli bir şekilde. güldü "pis" dedi omuzuma vurdu, ve hafifçe uzaklaştı. oluşan neşeli atmosferden istifade, hemen bir çırpıda konuya girdim. "sen çok tatlısın, ben senden çok hoşlanıyorum, benimle çıkar mısın?" diye sordum. suratı asıldı, kızdı.
bir süre bir şey demeyince, kendimi devam etmek zorunda hissettim; "yani böyle hep seni düşünüyorum, keşke daha çok beraber olsak, çok güzelsin" şeklinde daha çok batırırken kendimi "experimental" diye susturdu beni. umutla gözlerine baktım. "ben seni arkadaş olarak görüyorum" dedi, "gitmem lazım".
kalktı, içimi bir sıcaklık kapladı, dondurmam gibi ben de eriyordum. yanlızca bacağımın, bacağına değen yeri üşüyordu. alışmıştı sıcaklığına, ve şimdi buz tutmuştu.
dondurmama baktım, dondurmam bana baktı, alt dudağım sarktı.