anladım sözlük. hepsinden betermiş kendi içinde tutsak olmak. o tutsaklıktan biraz olsun başımı uzatabilmek ve nefes alabilmek için çabalıyorum. dönüp dolaşıyorum, aynada buluyorum kendimi. su gibi akan cümlelerim kısalıyor, yazarken durup düşünüyorum. bu en yakın dostumu kaybetmek demek! ben yazmadan duramam ki.. ya tükenirse. nasıl ortaya çıktığını bilmediğim için geri getiremem sözcüklerimi. onlar dökülünce anlıyorum ben ne hissettiğimi.
hapsolduğumu ev sanıyorlar. o sadece kendime neden vermeden uygun gördüğüm cezam. o, bir ayrıntı bütün bunların içinde.
geçen yaz bir hevesle 'sen benimsin' dediğim yıldız yine orada. sevinmeli miyim?
nasıl böyle olduklarını anlamaya çalışırken kendi var oluşumu yitiriyorum. içinde hüznümü, sevincimi, hayat sandıklarımı bulduğum şarkılar anlamından kayıyor. birbirinin aynı oluyor. gerçek sahiplerine dinletiyor artık kendini, bana değil. üstelik söyletmiyor da... eskiden şarkı söylerdim sözlük. şarkı söylemeyi severdim, başkaları da beni şarkı söylerken severdi.
nefes almakla almamak arasında gidiyor gülümsemelerim. renklerimi sevmediğimi farkediyorum şimdi. onlar her şeyimdi oysa. beni sınırlarımda gezdiren, merkezimde öldüren, bazen de ferahlatan koyu tonlarımı doyasıya kucaklardım.
can, değer kaybettikçe canan büyüyor gözde. özlem büyüyor.
bu aralar gözlerim sadece kapanmaya niyetli.
çünkü etrafıma bakıyorum, birsürü insan.
ve etrafıma bakıyorum, kimse yok!