yine bir gün annemin müdür yardımcılığını yaptığı kız meslek lisesinin çatlak betonlu bahçesindeyim, bulutlu bir hava var, 1995 yılı.
annem yine o sabah beni güzel güzel giydirmiş, yeni ayakkabılarımı giydirmiş salmış. küçük bir solucanın ortadan bölünmeden önceki oynaklığı, mutluluğuyla betonda koşuyorum, huzurluyum, şenim... ta ki o ana kadar, kalleş karınca ayakkabımın üzerine çıkıp bacağımı ısırana kadar. yıl 1995, atlı karınca kadar bir şeyim zaten. gözüm dönmüştü, kendime hakim olamıyordum, içimde ortadan bölüneceğini anlayan bir solucanın heycanla karışık korkusu vardı sağ ayağımı kaldırdım önce bacağıma sürttüm ve karınca düştü, sonra ezilen karınca üzerindeki otoritemin bana verdiği acımasızca güçle tekrar bastım, bastım, bastım, tanrım bu nasıl bi hazdı, nasıl bir cesaret örneğiydi.
marurca başımı kaldırdım, arkamda bıraktığım leşe bir daha baktım, fiyonklu ayakkabımı kurtarmanın gururuyla tahtravalliye ilerledim.
--spoiler--