internet çok ilginç bir şey. olgu/olay/kişi/kurum/kuruluş hepsi birden bazen, bazen de aralarından yalnızca biri. sınırsız bir bilgi bir kaç tık ötede der dururlar ya. aynen öyle. öte yandan çok korkunçtur ki her ülkede kendi anadili dışında hadi yine en çok bilinen ikinci dil ingilizce olsun, bizimkine uyarlayalım ingilizce ve türkçe içerik dışında bildiğimiz gördüğümüz içeriğin milyarlarca katı var ve ulaşamıyoruz. bunu bilmek ürkütücü. bazen de sevindirici. o veriyi saklayacak data serverlar, terabaylarca harddiskler var ama insan beyni buna muktedir mi okuya okuya bitirebilir mi imkansız tabi.
öte yandan internetin şu özelliği de var, nominal bir pozitif değer olarak hayatınız boyunca belki de hiçbir şekilde tanışamayacağınız hatta aynı meknda bile bulunamayacağınız bir sürü değerli insanla bir araya gelebiliyorsunuz. yani belki aşağılamak için söylemiyorum ama belki toplumsal sınıf ve rol olarak çok uzak olduğunuz çok değerli insanların fikirlerine ulaşmak yanında birebir bir collaboraiton da sağlayabiliyor size. ve tabi tam tersi de geçerli. aynı nominal düzeyde negatif olarak çok primitif tiplerlede bir araya gelebiliyorsunuz. bunu sadece bilgi veya toplumsal düzey olarak da almamak lazım. dinlisi dinsizi ile arlısı arsızı ile hırsızı hırlısı ile bok otu ile karşılaşabiliyor ve muhakkak ki birşeyler arada bir oraya bir buraya gidip gelebiliyor.
işte kapalı çevrede yetişmiş, nur gibi nurtopu nurcu çocukların bu besmele ile beslenmiş başka da bir şey ile beyinleri beslenmemiş bu nur boyalı esir robotların yaşadıkları çevre, yetiştikleri ortam, yetiştirildikleri yer, o karanlık mağara, dışarıdan içeriye ışığın, sevginin, barışın, kardeş olabilmenin, empatinin girmesini istemeyenlerce her yanı kapatılmış olduğu için, internete giren arkadaşımız aniden kendisini farklı bir ortamda buluveriyor. bugüne kadar kendi çevresince ateist (allah yok diyenler) ve münafık (tanrı var ama allah değil; islam harici tek tanrılı başka dine inananlar) diye sadece ikiye ayırdığı islam harici dünyanın kendi içinde sonsuz parçalara ayrıldığını budistini protestanını ateisti deisti agnostiki trilyon farklı insan olduğunu görüyor.
sonra kendi algı seviyesi kadar yapılmış çevresine bakıyor, kimse de ses yok. herkes müslüman o çevrede. herkes mürit. bunu götünden yorumluyor diyor ki demek ki bu ibneler kendi isimleri arkasına sığınıp konuşabiliyorlar sadece burada. dışarıda konuşsalar bunları götünden sikerlerdi çünkü.
hayır arkadaşım öyle değil. ve iyiki öyle değil. dilediğimiz gibi yaşamaya çalışıyoruz. siz gelene kadar öyleydi. anamız babamız namazını kılar başörtüsünü takar dedemiz öldüğünde cenazesi kaldırılır 3-5-7-40 gün adetlerini yaparlar. kurbanlarda kurbanlarını keserler. bizde kendi inancımızla bir arada yaşarız onlarla. tartışırız konuşuruz. bu kozmopolitlik bu anlayış, işte bu zenginliktir. sen bunu hiç bilemeyeceksin ve biz hepimiz sana çok acıyoruz.
insan olsan bir yüreğin olsa insanlığa açık, kalbin olsa temiz, cesaretin olsa insanlık için zaten "bu adamlar sadece burda konuşabiliyorlar, dışarda konuşsalar götlerinden sikerler bunları" dedikten hemen sonra "neden ya, neden insanlar konuşamasın, neden engellensin neden sikilsinler götlerinden düşündükleri için" derdin. demedin. diyemedin çünkü sen düşünsen o ortamda, beni sikerler götümden diye korkuyorsun. evet haklısınç orası öyle. onlar öyleler. ve öyle olacak gücü sizi attıkları karanlık sayesinde kazanıyorlar. aç yaşamını ışığa, aydınlığa onların nur dedikleri habis alacakaranlık dünyasından sıyrıl. ya basta de. diyemezsin. diyeni de anlayamazsın.