asırlardır beklenen izmir merec ül bahreyn zirvesi

entry52 galeri
    41.
  1. herkese iyi seyirler !

    istedim ki her zamanki gibi bir dörtlükle başlayayım !

    Sanma şâhım, herkesi sen sadıkâne yâr olur...
    Herkesi sen, dostun mu sandın, belki ol ağyâr olur...
    Sadıkâne, belki ol âlemde bir didâr olur...
    Yâr olur, ağyâr olur, didâr olur, serdâr olur !

    efendim, bundan yaklaşık 1 ay önce, şahsım, namına istenmeyen adam denilen kafiri küffarayla bir zirve yapalım istedik. ha bunun adı zirve olurdu, toplantı olurdu, ebelemeç olurdu, şu olurdu bu olurdu ama asla ve asla '' kaynaşalım, elleşelim de haydi '' zirvesi olmazdı. zaten sevmem '' zirve '' kalıbını. neyin zirvesi dürrük ? sonuçta madem ki buradayız, vaktimizin büyük bir kısmını bilgisayar başında geçiren insanlar olarak böyle sikko organizeyşınlara ( ingilizce biliyorum ) bel bağlamadığımızı kim iddia edebilir ? yapmayın, hiç kimse kendisini kandırmasın...

    '' aman efendim, geçen zirveler ne güzeldi, ne tatlıydı, ne hoşsohbet insanlar vardı, ben bu zirvede istediğim gibi vakit geçiremedim '' diyen arkadaşlar elbette ki olacaktır. onlara söyleyebileceğim tek şey; biz eğlendik... evet, size biraz farklı gelebilir ama biz çok mutlu olduk. sizi bilemem, ha umarım gelmenize değmiştir. umduğunuzu bulduğunuzu varsayarak bunları söylüyorum. yoksa zirveye gelip '' hacı kız da azmış '' diyerek içindeki cerahatı meydan yerine akıtmak pek de makul bir şey olmasa gerek. e dost dedik, muhabbet dedik, en güzeli '' sohbet '' dedik, sağolsun içlerinde bir elvis presley, bir erkan oğur yatan müzisyen arkadaşlar bizleri kırmadı ve o muhteşem enstrümanlarıyla ortamı şenlendirmediler. edeceğim birkaç teşekkürün bir tanesi de bu. '' tangur tungur, zırrın, tırrın '' kafamız okşanmadığı için memnunuz. peki ne oldu ? daha fazla muhabbet imkânı buldunuz. e iyidir lan !

    zirve mekânının boğucu ve sıcak olmasıyla alâkalı birkaç şey söylemem icab eder;

    ben zirve mekânını ayarlamaya gittiğimde, bizlere gayet havadar ve ferah, aynı zamanda sikko müzik zırıltısı olmayan bir yeri gösterdiler ki orası mekânın bahçe kısmıydı. ne oldu da burası olmadı ? merak eden arkadaşlar için söylüyorum. bu kovboy tipli mekân sahipleri, ( at kuyruğu yapmış bir müdür vardı ) cumartesi günü bahçe kısmında bir tiyatro gösterisinin olacağını bize söylemeyi unutmuş. e haliyle mağdur pozisyonunda kalmamak için daha önce bize gösterdikleri üst kata yöneldik. gayet geniş, ( bahçeden daha büyüktü ) ve sadece bize ayrılan üst katın beğenilip beğenilmemesi aslına bakarsanız umrumuzda da değil...

    istedik ki, herkes gönlünce otursun muhabbet eylesin, ruhu hoş olsun, sıcak bir ortamda herkesin dili ortaya bir yer sofrası gibi serilsin... bana göre bu oldu, bu sebepten içim müsterih...

    alınan, kızan, üzülen, içerleyen kim varsa onlara da diyecek hiçbir şeyim yok... men dakka dukka... bu herşeyi açıklar...

    velhasılı kelâm;

    ta istanbullardan gelip zirveyi şereflendiren, imhotep, mülayim ve mendoza' ya ayrıca teşekkür etmek icab eder...
    manisa' dan gelerek az da olsa gül yüzüyle mekânı aydınlatan ncbldlbz kardeşimize,
    uşak' tan gelerek gönlümü bahtiyar eyleyen sevgili what if' e,
    hiperaktifliğinden dolayı sohbetleri ısıtmaya çalışan ajdaranıkınyandaşı' na,
    bursa' dan, aydın' dan, şuradan buradan gelerek davete icabet eden herkese,
    teşekkürler...
    kızgınlık, dargınlık yok...
    anlatayım istedim, söylememek olmazdı... hiçbir kimseye ne şahsi kin, ne garez de bir öfke vardı. umarız ki herkes kendi payına düşeni buradan almıştır...

    bitti mi ?
    nah biter !
    zirveden sonra kordon' un çimlerinde postu serdiğimizde saat daha yarım bile olmamıştı. netice itibariyle de sabahın ilk ışıklarına kadar oturduk, güldük, kendimizce eğlendik, uzaklardan gelen dostları uğurladık. moonlight sonata denilen iki bacaklı şeytanı ve sevgili evliya' yı aşk yuvalarına gönderdik, what if' i sabahın altı buçuğunda terminalden uğurladık ( ki bu içimde uktedir ) istenmeyen adam denilen kafiri küffarayla bir cenkten mağrur komutan edasıyla çıkmış iki asker gibi karargâhımıza geri döndük...

    zephyra zirve fotoğraflarını yayınlamış. aldık, indirdik. bir fotoğrafta esrarkeş, bir fotoğrafta al pacino, bir diğer fotoğrafta heath ledger gibi çıktığım için ben şahsen mutlu oldum. gönül isterdi ki joker kahkahası ataydım ama olmadı... fakat bir konu üzerinde ayrıca konuşmak lâzım...

    zirve mekânına bir hışımla giren istenmeyen adam hakkında, yapılacak ne yorum de başka bir analiz var...
    o adam bir deryadır...
    ve o deryanın üzerine bir tas toprak dökmekle o derya yitip gitmez, kaynamaya, fokurdamaya devam eder...
    hiç kimse hiç kimseyi sevmek, beğenmek mecburiyetinde değil...
    e biz eğlendik !
    var mı ötesi ?
    iyi ki de yaptık bunu...
    '' canım, tontişim, çuklatım, karamelam, hoşgeldin zirvemize, benim nickim şu, bla bla bla '' deyu arkadaşları karşılamadığımız için olsa gerek, mekândan pek hoşnut olmayanlar oldu. bir organizatörden ne yapması beklenir ? mekânı ayarlar, oturma düzenlerini, bilmem neyi sağlar. e ulan, daha ne olsun, can insan tuncay ( garson zannettiğiniz ve aslında garson olmayan ) gece boyunca oradaki bütün efrada hizmet etti, ki gayet temiz, titiz ve kibar bir anlayışla herkese yardımcı oldu... kaç defa, '' yahu şu klimaların ayarını bir yapın, sandalye getirin '' dedim de gık demedi, hepsini halletmeye çalıştı... ne bekliyorduk arkadaşlar ? mason localarındaki toplantı düzeninde bir zirve tertiplenmesini mi ? en baş köşeye bir büyük üstad, sonra derecelerine göre masonlar... tam 40 kişiydik ! gidenler, gelenler, şu, bu 40 kişiyi bulduk... 40 kişinin olduğu bir yerde düzen olmaz, organizatörün o 40 kişiyi çoban gibi yönetmesi istenemez. herkes aklı başında, herkesin bir söyleyeceği var, herkes istediği gibi düşünmekte serbest. her kim ki gönlünün hoş olmasını ister, istediği insanın yanında yerini alır. farklı baş çekmek yanlış bir davranış değil, 40 kişinin mesut ceylan yavruları gibi sektiği bir odada, herkesin nizami olarak konuşması, gülmesi, oturması, ağlaması, işemesi, sıçması beklenemez...

    '' sen organizatörsün, en son sıçacaksın ! ''

    eyvallah...
    yani sen öyle diyorsan öyledir...
    neticede bir teşekküre muhtaç yaşayan insanlar değiliz... ki bizi kırmayıp, o kadar yoldan gelen ve nihayetinde verdiği değeri gösteren, göstmeyen herkese teşekkürler '' diyerek mevzuyu iyice yılmaz morgül' ün ağlaması kıvamına getirmek istemiyorum. biz gayet iyi biliyoruz ki, o zirveye, '' bakalım üç beş hatun gelir de ayarlarız birşeyler '' gibi bir düşünceyle gelen arkadaşlar da mevcut idi. günah almak değil bu, yaptıkları her hareketle, girdikleri her mevzuyla bu alâkalıydı ve onun için tribünlere oynayan birkaç menfaat düşkünü '' canım cicim '' yazarların varlığı şahsımıza ıstırap verdi. ha zerre sikimizde mi ? değil...

    kasıntı gibi gözüken, '' ben rahat insanım baboş '' modunda gezerek, abdurrahman çelebi' lik vazifesini ifa etmeye çalışan arkadaşlar şunu bilmelidir ki, toplumda dikkat çekmek için şaklabanlığa ve bilgiçliğe hiç de lüzum yoktur...

    üstümüzdeki tozu toprağı silkeleyelim istedik...
    daha fazla dallandırıp budaklandırmaya gerek yok... neticede basit bir zirve değil mi ?
    memleket meselesi haline getirmenin de lüzumu yok...
    e yani kusurumuza bakmasınlar, o izmir' in çok güzel kızlarını zirve mekânının ortasında dansöz gibi oynattıramadık diye ?
    e yani kusurumaza bakmasınlar, sahte güleryüz gösterip arkalarından küfür etmedik diye...
    '' seni sevmiyorum arkadaşım, ama hoş geldin şeref verdin '' demek büyük bir inceliktir. buraya dikkat !
    '' sen gel, sen gel, sen gel, sen gelme ulan ayı '' demediğimiz için kusurumuza bakmasınlar değerli cancişler, topişler, son derece tatlı göğüslere sahip yazar arkadaşlar...

    lutfettiniz, buyurdunuz geldiniz, e ama haliyle bizim de götümüz çatladı...

    '' organizatör olarak konuşma yap ''

    e hadi yapalım...

    - arkadaşlar hepiniz hoşgeldiniz, lutfettiniz ! istediğiniz gibi eğlenebilirsiniz !

    aha birisi beğenmedi. e ulan ne bekliyorsun ? sana orada ilyada destanını mı anlatacağım ? işte xerxes' in üçüncü kuşak torunu leodinas, hades' in sarayından altunları çalarken '' diye mevzuya mı girecektim ? eğlenin lan ! grup oluşturun, gülün, muhabbet edin, ağlayın, kızın ! neden herkes gülmeyi, muhteşem vakit geçirmeyi ister ki ? e biraz sıkılacaksın. e biraz götünden ter damlayacak. '' ulan kimle konuşsam '' diye kendini kasacaksın... istenmeyen adam hiç böyle bir kasıntılık yapmadı, neredeyse herkesin yanına gidip tek tek konuştu diye '' bizim canımız şöyle sıkıldı, böyle sıkıldı, hiç hoş değildi '' demek de ne ola ki ?

    ben ona dedim... samimiyet perdesi herkese kaldırılmaz, sığ denizin içinde balina aranmaz. okyanus dedik, kebir-ül derya dedik, birkaç alabalık itiraz etti, '' bize akşehir gölü '' yeter dedi.. e siz sığ göllerde yaşamak istiyorsanız, pasifik' ten atlantik' ten canavar misali korkuyorsanız kusura bakmayın ama hiç kimse hiç kimsenin ebesi, dadısı vesairesi değil... eğlendin mi ? bitti... dudaklarından bir katre tebessüm yayıldı mı ? tamamdır... bu ! nasıl ki sözlükte ağlayarak, gülerek, sinirlenerek entry giriyorsanız zirvelere gittiğinizde de aynı kişi olacaksınız ! aptal bir gülücük maskesinin ardına sığınıp, '' oy benim jujum, vıy benim tatlı böcüğüm '' muhabbeti yapanlar, mesleğinde en usta bir hilebaza dahi taş çıkartacak kadar aşağılık birer dolandırıcıdırlar... biz bu dolandıcırılardan olamadık, kusurumuza bakmazsınız artık...

    e daha fazla uzatmayalım...
    Yeterince anlaşılır dilde konuşan insan var... Birazcık anlaması için düşünmesi gerekiyor insanların... anlaşılmak zoruna değiliz diye düşünüyorum. bilmiyorum yanlış mı düşünüyorum ? cem abi sen lütfen dur... tamam gireceğiz evliya çelebi meselesine...

    net bir şey söylemem icab etti ki bu en mühimi;

    Kişilere özel zirve yapmıyoruz... biz kendimize has, kendi muhabbet deryamızda dalgalanacağımız hoşsohbet erenlerinin ağızlarından çıkacak belki de tek bir laf için zirve yapıyoruz... Ve ben yazdıklarımı önce kendim okuyorum, kendim onay verdikten sonra bunu insanlara sunuyorum. Sunduğum insanların içinden, beğenenler ve beğenmeyenler olacaktır. Beğenmeyenler, okumamakta ve sıça sıça gidip, yiye yiye geri dönmekte serbesttirler... bazıları Çenelerini kapatmak durumundalar. Çünkü bu davete icabet eden, emek veren, uğraşan, mücadele eden ve uzun yollardan gelen insanların da sinirini bozmak zorunda değiller...

    zirveden sonra, istenmeyen adam denilen kafiri küffarayla karşılıklı bir röportaj yaptık ve merec-ül bahreyn zirvesı hakkında derin analizlerde bulunduk. işte tüm televizyonlarda canlı yayınlalan o röportajın linkini de vermek durumundayım;

    ( yayına hazırlanıyor, eklenecek )

    kendi çapımızda, samimiyet perdesini yırtıp atarak gerçekleştirdiğimiz bu 7 dakikalık sohbetin ne tür manalar içerdiğini anlamayacak ve bundan kendisine pay çıkarıp, '' vay sen şöyle mi dedin '' diyecek kadar sığ bir mantaliteye sahip insanların var olmadığını bildiğimizden bu konuda içimiz oldukça rahat... bir de uyarı; '' arkadaşım, ben mizahtan, espriden anlamam '' diyorsan lütfen izleme videoyu...

    bizleri kırmayıp uzak yollardan teşrif eden, seven, görmek isteyen, dinleyen, merak eden herkese teşekkürler !
    geldiğiniz için sağolun...
    daha iyilerinde görüşmek üzere !

    bizden bu kadar...
    5 ...