insan hep düşünür, bulmaya çalışır hayatın anlamını. kimileri "şudur budur" diye yanıtlar, kimileri "anlam falan aramayacaksın" der. ama aslında herkes için farklıdır anlamı hayatın. ama büyük laf etmek isteyen insanlar için bulunmaz laftır vesselam. konuşma bu lafla başlarsa insanlar kulak kesilir sanırlar. gerçek öyle değildir. acıyı ilk keşfettiğin anda saklıdır hayatın anlamı. ufacık cocukken elinin sobaya değmesi sonucu oluşan acı değildir bu, öyle bir acıdır ki uzun süre bir şey düşünemezsiniz, o anda iki seçenek sunar size bu çektiğiniz anlık ya da sürekli acı: ya kaçıp gideceksiniz (bkz: 27 yaş) ya da devam edeceksiniz hayatınıza size dayatılan herşeye boyun eğerek.
bu boyun eğme insanı her an öldürebilir başta ama sonraları nasır tutmuş bir yara gibi bir parçası olu hayatın. kaşımaktan vazgeçer, aklına getirmemeye çalışırsın. artık sen hayatın anlamını bulmuşsundur.
bu kaçıp gitme öylesine bir istektir ki zapt edilmesi çok zordur. bastırdıkça (yani kendi içine kaçtıkça), karanlığa gömülü bir şekilde yaşamaya başlarsın. sürekli kendini düşünür, kendinle yaşar, kendinle konuşursun. eğer öte dünyaya kaçıp gittiysen (muhtemelen 27'inde) hayatın anlamı gözlerinin kapanmasını istemekten başka birşey değildir. kaçıp gitmeye fiziksel bir yaklaşım getirenler içinse durum farklıdır. onlar kendi boyunduruklarına girmeyi göze almış özgür ruhlardır. onlar için hayatın anlamı hesap vermemektir.
hepsinin ortak noktası ise en büyük acılarını keşfettiklerinde bulmuş olmalarıdır hayatın anlamını ki bu onların daha ilk acısıdır.