tanrıyı yaratanlar bilmezlerdi, böylesi bir karanlık başlatacaklarını.
onlara, çağları koşullarında, bir mum ışığı bile yetiyordu, bu onlar için muhteşemdi.
günler, yıllar, yüzyıllar geçti.
bu bulaşıcı hastalık tüm insanlığın ortak kaderi oldu.
insanlar gelişen dünyayı, mum ışığı ile aydınlatmaya kalktı.
işte ne olduysa ondan sonra oldu.
"Tanrılar kötülükleri yeryüzünden kaldırabilir mi veya kaldıracak mı veya istese de kaldırabilir mi; yoksa bunu yapamaz mı, yoksa yapmayacak mı, veya nihayette Tanrılar hem yapabilir ve hem de yapmak istiyorlar mı?.. Eğer Tanrılar yeryüzünden kötülükleri kaldırmak istiyorlar da kaldıramıyorlarsa o zaman onlar her şeye gücü yeten değillerdir. Eğer yapabilirler de, yapmak istemiyorlarsa o zaman onlar iyiliksever değillerdir. Eğer onların kötülüğü kaldırmaya ne güçleri ne de istekleri varsa o zaman onlar ne her şeye gücü yeten, ne de iyilikseverlerdir. Ve son olarak eğer Tanrılar kötülüğü kaldırma gücüne sahipseler ve kaldırmayı istiyorlarsa o zaman kötülük nasıl ortaya çıkmıştır?"
dedi epiküros. tarih m.ö. 3.yüzyıldı.
darbeler alıyordu tanrı!!! sorular karşısında..
"insan Tanrı'ya inanmayınca; hiç bir şeye inanmadığını göstermez; herşeye inandığını gösterir."
Umberto Eco.
cesur insanlar tanıyordu artık yer yüzü..
mum yetmemeye başlamıştı, sorgulamalar karşısında.
sürekli öğrenme isteği ve tatmin olmayan akıllar için daha fazla ışık gerekiyordu.
"insandaki güçlü ve ulu olan herşey insanüstü ve dışsal olarak düşünüldü. insan kendini çok küçümsedi. Kendindeki iki yanı birbirinden ayrı iki alana böldü; Değersiz ve güçsüz yanı ile güçlü ve şaşırtıcı yanını.. ilkine insan dedi, ikincisine ise Tanrı!"
dedi nietzsche.
ve ardından
o'nu biz öldürdük, el birliğiyle...
ve şimdiye kadar bir cinayet tüm dünyaya böylesi bir aydınlık getirmemişti.