mutsuz olmak

entry152 galeri
    14.
  1. nedenleri var tabii. nedensiz ne bok olduğu görülmüş. elde olmayan sebepler, elde olan sebepler. havadan yaratılmışlar, sudan nedenler vs. vs..
    elde olan sebeplerde insan şöyle bi düşünürken acaba ne yapabilirim de düzgün olabilir hayatımda bir şeyler, eskiden nasıldı da eskiye dönebilirim hissiyatı var. zaten mutsuz olunan zamanlardaki en büyük özlem eskiyedir. eğer eskiden mutluysa insan e doğal olarak da eskiyi özleyecek, arayacak, eskiden ne halt yiyordum da mutlu olmayı başarıyordum diye düşünecek. bu yüzden mutsuzken aranan o eskiler aslında mutsuz olmayı en tetikleyen, artıran noktalar oluyor. zaten bir bakıma da mutsuzluğun 'elinde'si 'kolunda'sı da kalmıyor. birileri, bir şeyler mutsuzluğa sürüklüyor ve geri kurtaramıyor bünye. tabii ki hayatın her zamanı, dünyanın her yeri mutlu olmak zorunda değil. zorunda olmanın dışında mümkün değil. fakat bu mutlu olma eylemi taraflara bağlı bir şeyse daha mutsuz ediyor insanı. anlayacağınız, birtakım nedenlerden dolayı mutsuz olmanın getirdiği açmazlar mutsuzluğa mutsuzluk katıyor. taraflara bağlı olan mutsuzluk nedeni bir taraf ne kadar çabalasa da ne kadar denese de ikili oyunlarda ortaya çıkıyor. aslında yavaş yavaş (ki bunun öyle olması acı dozajını artıran bir şey) kendini hissettire hissetire, gözüne soka soka gerçekleri, kaybedilenleri ilerliyor. sonra bir bakılmış ki cidden sorun var.
    sorunun para mıdır? sorunun sevgilin, sevdiklerin midir? mutsuzluğa iten nedenler sadece bunlar mı? evet, kaybedilenler, yavaş yavaş olup bitenler oluyor. derler zaten herkes kendi içinde yaşar aşkı, siniri, üzüntüyü. ne kadar göstermeye çalışırsan göster anlayabildikleri kadar, hissetmek, görmek istedikleri kadar görürler seni. ve bir bakıma sen de öyle görür ve hissedersin. ama (burada büyük bir ama var) bazı şeyler de elde tutulmalı. ele gelmeli. sağlam tutulmalı, elden ayaktan kaymamalı ki görüp hissetmeli insan. domates alırken bile acaba bu domatesler için değer mi? benim üstümü giyinip markete gittikten sonra kasiyerle muhattap olup paramı verdikten sonra buna değecek bir şey mi, kalitede mi diye düşünmüyor muyuz? karşılığında ne veriyor domates? karnımızı doyuruyor, vitamin veriyor dimi? çürükse almıyoruz ya da. dışarıdan görülebilecek bir sorunu yoksa onu kestikten sonraki içinin beyazlığı bizi üzen, hayalkırıklığına uğratan. bu yüzden verilen paha-feedback ilişkisindeki aksaklıklar da insanı mutsuzluğa en çok sevk eden nedenlerin başında. insanın şevkini de kırıyor. hani, insan severek yaptığı işte- eğer o kadar sistematik değilse basit bir iş değilse- mutlu olur ya öyle de bir şey. düşün canım, sevmeden ne kadar yararın olur ki kendine, iş yerine. ofisteki masanı bile temizleyesin gelmez. pufurdayarak gel git yaparsın (sistemaik değilse iş yani teoride basit değilse).
    para var, huzur var; şimdi, milyon dolarlarım değil de şöyle milyara yakın param olsaydı muhtemelen bunları yazmak yerine daha mutluluk veren olaylardaydım. ya da yeni bitirilmiş mutlu bi olayın içime işlemiş halinde olsaydım şu an sizin salak sözlüğünüzde olmazdım.
    evet, para da mutluluğu çok etkileyen bir etmen çünkü bazı şeyleri çok kolay mümkün kılabiliyor. yani parayla saadet olabiliyor. eğer gidilecek, tekrar beraber zaman geçirilip mutlu olunabilecek aile, sevgili, arkadaş varsa. bu yüzden para, mutluluğun gidişatında önemli bir yere sahip. sonuçta parayla yaşamı devam ettirebilecek suyu alabiliyoruz. yoksa yaşayamadıktan sonra mutlu olmanın anlamı yok. zaten olunamayacağı için herhangi bir anlam da doğmaz. tabii ki para da bir yere kadar ama mutlu edecek bazı şeyleri mümkün kılmak için gerekli. bir de insan geçmişteki mutlu hallerine bakıyor dedik. orada olan olay ve şu an hissedilen mutsuzluk halinin nedenlerinden biri de geçmişte mutlu olmaktır. kesinlikle kötülemiyorum ama mutlu zamanları düşünüp de insan şu anki mutsuzluklarını karşılaştırıp mutsuz olabilir. bir 'şarkıda gece olmasaydı gündüzü sevebilir miydin?' diye sorarkan şair, mutluluk gibi şeylerin de, o (mutluluk) olmadığı zaman anlaşılacağını varsayıyor. ben mutlu olmasaydım 10 gün sonra mutsuz olduğumda mutluluğun değerini bilemezdim. o yüzden de başta bahsettiğim o eskileri özlemle anmak mevzusu sık oluyor. eskiden öyle mutlu olunurdu öyle hissedilirdi. tamam şimdi de mutludur insan şimdi de hissediyordur ama bir şeyler farklıdır. her şey değişiyor. önceden nasıl mutlu olunuyorsa şimdi o şekil olmuyor. başka şekillere elbet bürünüyor ya da daha da felaketi hiç ayrıntılık mutluluk kalmıyor. karşı taraf/lar da 'aa biz büyüdük artık şimdi farklı mutluluklar var, önceden evcilik oynardık ama şimdi büyük insanlar gibi mutlu olmamız gerekiyor' diye düşünebilir. belki siz eskisini istiyorsunuzdur bu yüzdendir içerdeki mutsuzluk ve umutsuzluk. ama burada bu büyüklerin mutluluk oyunları bana yapay geliyor işte. zaten biz büyüdük artık şunla mutlu olalım demek çok abes. insan kasmaz mutlu olmak için. içinden gelir, kendi kendine oluşur. nasıl hissediyorsa o şekilde mutlu olur. yani bunu planlayarak, tekdüzeye sokmak zaten o büyükleri monoton hayatlarına iten şey. çocuklar bu yüzden mutludur, büyükler de onları hayretle izler.
    bir de kendine mutsuzluk yaratarak mutsuz olur insan ki bunu savunan kişi genelde mutsuzu suçlayan kişidir. -ortalarda bahsettim- karşındaki; hislerini sadece anlayabileceği, anlamak isteyeceği kadar anlar. ama insan kendine toz konduramaz ya (kendi çocuğuna ya da), hep o daha çok hissediyordur, hep o daha çok peşinden koşuyordur bir şeylerin ama eksik gelir ya bazı şeyler o da yoğunluktan sanırım. yoğun hissetmekten. yoksa herkesin hayatı var, hayatının içindeki uğraşları, çabaları, yapmak zorunda oldukları, umrunda olmadıkları ya da elinde olmayan sebepleri.
    işte, sanırım sadece beklemek gerekiyor. dediğim gibi dünyanın her yeri ve herbir canlısı her zaman güzel şeyler bekler ama her zaman alamaz onları. gecenin de, gündüzün de bir zamanının, bir ayarının olduğu dünyada o güneşi azıcık da bulduğuna dua etmeli insan. ama geceleyin de üzülsün bırakın da.

    *
    1 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük