sevgilisinden yeni ayrılmış arkadaşı teselli etmek

entry64 galeri video1
    1.
  1. telefonda sesi hüzünlüydü, "hayırdır" dedim, "ayrıldık abi" dedi. bir süre bir şey demedim, ne hissettiğimi biliyordu. kız arkadaşını hiç sevmezdim, zira börülce gibi bir şeydi. bilmiş bilmiş konuşur, biz ne zaman dostumla buluşsak bir şekilde sümük gibi peşimizden gelirdi. hayır dostumla şöyle erkek erkeğe muhabbet etmeyeli epey olmuştu, ve bunun suçlusu olan börülce artık hayatımızda değildi. sevindim, ama bir yandan da içim yandı. dostuma yapılır mıydı üleyn, sığar mıydı delikanlılığa. dostum üzgündü, ben de üzgündüm. "hocu" dedim, "bırak herşeyi, gel, yarın seni feribottan alırım". "peki" dedi, "sakın arama bu akşam." dedim. ben olsam arardım heralde, ama şu anda katı davranmalıydım, bekara karı boşamak kolaydı, ve ben bekardım. "aramam." dedi, kapadık telefonu.

    ertesi gün iş çıkışında, markete gittim, süpersonik bir sürü yiyecek, içecek aldım, bir kaç kız arkadaşı arayıp, durumu anlattım ve akşam bana uğramalarını söyledim, ama saat kaçtan önce gelmemeleri gerektiğini de belirttim, dostumu teselli edecektik, ve yardımları gerekiyordu. oradan feribota geçtim, arkadaşımı karşıladım. omuzları çökmüştü, buğulu bakıyordu, ki ben sadece balığın buğulamasını severdim. eve gittik, bir komedi dizisi dvd'si taktım, "izle abi bunu sen, ben sofrayı hazırlayacağım" dedim. mutfağa girdim.

    çipura'ları yardım önce ikiye, içine, tereyağı, soğan ve defne yaprağı boca ettim, sonra kapatıp, zeytinyağı ve kekik'e buladım onları. 2 tane balığımız vardı, ve ayrılık acısını ızgara olanı değil buharda pişeni çözerdi, biliyordum. aliminyum folyoya sardım balıkları, balkonda ki ızgaranın üstüne bıraktım, yanlarına iki de çarliston attım. döndüm, kavun kestim dolaba koydum, tam yağlı ezine'yi dilimledim, çirozları, lakerdaları, mezeleri, kaplarından çıkarıp, şık tabaklara koydum. taze soğanları, rokayı, yıkadım, kıvırcık salatayı yaptım. tabakları özenle sofraya yerleştirdim. rakı'yı, suları, buzları hazırladım, en son bardakları da yerleştirip, dostumu masaya çağırdım.

    türk sanat müziği, cem karaca ve fikret kızılok eşliğinde içmeye başladık, sıklıkla haklısın, diyordum, mümkün olduğunca klişelerden kaçmaya çalışıyordum, "sana kız mı yok" hiç demedim. üçüncü kadehte, sürekli kızın kötü yanlarından bahseden arkadaşımın sırtına dokundum, "küçük insanlar kişileri tartışır." dedim. konuşma genel olarak ilişkilerin eleştirisine döndü. bu onu biraz rahatlattı. tüm kızlar aynıydı, o kız özel biri değildi, üzülmeye değmezdi. fakat bu ikinci bunalımın kapısını açtı, yeni bir kız ne zaman çıkacaktı karşısına, o da aynı olacaksa, kızsız mı yaşanmalıydı. "rakı da zararlı ama onsuz olmaz" dedim. rolümü sevmiştim, büyük laflar eden bir kızılderili reis gibiydim, beyaz adam kızlarımızı çalmıştı.

    doğru zamanda, misafirlerimiz gelmeye başladı, sağolsunlar rollerini kabul etmişlerdi, onlar bugün sadece dördüncü kadeh sonrası hissedilen çok yanlızım, bunalımını hafifleteceklerdi varlıklarıyla, iyi arkadaştılar, yardım çağrısına negatif cevap vermemişlerdi. dostum oluşan ortamdan mutluydu, kız arkadaşından ayrılmış, birden kendini dört tane kızın arasında, elinde rakısı, fikret kızılok dinlerken bulmuştu. muhtemelen "hocu ben bu kızla onca yıl neden çıktım." diye düşünüyordu. istediğim olmuştu, kıvama gelmişti.

    helvalar kızartıldı, türk kahveleri, nane likörleri içildi, beraber şarkılar söylendi. ve en sonunda saat 04:00 sularında komşuların uyarısıyla balkon sefası bitirildi. göbeği şişmiş, keyifli dostum koltuğa yanladı, ve sızdı. odasının ışığını kapatırken, tıpkı çocuğunu uyurken seyreden bir baba gibi hissettim. dostum dedim kendi kendime, biz birlikte oldukça, kimse yıkamaz bizi. sanıyorum ben de sarhoş olmuştum. yoksa böyle minibüs arkası laflar pek geçmezdi kafamdan.
    127 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük