Dünya Değerler Araştırması Türkiye sorumlusu ve Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer'in yönettiği "Türkiye'de radikalizm ve aşırılık (ekstremizm)" konulu araştırmanın ilk bulguları açıklandı.
Bu ilk bulgular dahi politik kültürümüz hakkında zengin bilgiler veriyor.
Altı en çok çizilmesi gereken bulgulardan biri, Türkiye'de dindar olmanın hiçbir şekilde köktendinciliği ya da islamcı radikalizmi desteklemek anlamına gelmediği. Görüşülenlerin % 62'si kendileri için dinî inancın her şeyden önemli olduğunu söylemekte. Buna karşılık aşırı islamcı akımların tehdit oluşturduğunu düşünenlerin oranı Türkiye için % 69, dünya için % 66 oranını buluyor. Köktendincilik (10 üzerinden 6,93) ve islamcı terör (6,91) dünyanın en büyük sorunları arasında görülüyor. Müslümanların hak ve kimliklerini barışçı yollardan Batılılara kabul ettirmeleri mümkündür diyenlerin oranı % 90'a varıyor. Köktendinciliğe fazla bir tolerans yok: Köktendinci komşu dahi istemediklerini söyleyenlerin oranı da % 63 oranında.
1990, 2000 ve 2009 yıllarında yapılan araştırmaların bulguları karşılaştırıldığında, dinin kendileri için birinci derecede önemli olduğunu söyleyenlerin oranında dikkate değer bir değişme görülmüyor. Dolayısıyla AKP iktidarı altında Türkiye'nin daha dindar bir toplum haline geldiği iddiası destek bulmuyor. inancı nedeniyle başını örttüklerini söyleyen kadınların oranının % 62; bu oranın anneleri arasında % 85 olduğu dikkate alındığında en azından kadınlar arasında dindarlıkta bir azalma söz konusu olduğu dahi söylenebilir.
Görüşülenlerin % 62'si için din, % 16'sı için laiklik, % 13'ü için demokrasi, % 5'i için etnik kimlik, % 4'ü için yeterli gelir, birinci sırada önem taşıyor. Laikliği dinin bir alternatifi olarak sunan bu soruya itiraz edilebilir. Zira insanların hem dini, hem de laikliği aynı zamanda önemli görmeleri mümkündür ve Türkiye'de dindarların büyük bölümünün böyle düşündüğünü gösteren araştırmalar mevcut. (Örneğin Binnaz Toprak ve Ali Çarkoğlu'nun TESEV için yaptıkları 1999 ve 2006 tarihli araştırmalar.)
Din-devlet ilişkileriyle ilgili bir kavram olarak laiklik ile dinden uzaklaşma anlamında laikleşme kavramlarının birbirine karıştırılmasının Türkiye'deki seçkinler arasında yaygın bir eğilim olduğu söylenebilir. Bu eğilimin halk arasında o kadar yaygın olmayabileceğini düşündüren bir bulgu da, ilgili hemen her soruda çoğunlukla dindarlık eğiliminin ağır basmasına karşın, Ramazan'da lokantaların açık kalmasının doğru olacağını düşünenlerin oranının % 65'ten az olmaması.
Dünyanın her yerinde yapılan alan araştırmalarının ortaya koyduğu bir gerçek, insanların görüşlerinde her zaman mantıklı ve tutarlı olmadıkları. Söz konusu tutarsızlıklar bu araştırmada da kendini gösteriyor. "Hiçbir gerekçe terörü ve insan hayatına kastetmeyi haklı gösteremez" diyenlerin oranı % 92. Ne var ki, Irak'ta Amerikalılara (% 50), Afganistan'da Amerikan ve NATO birliklerine (% 48), Hamas'ın israillilere (% 46) karşı şiddet eylemlerinin haklı görülebileceğini düşünenler yarıya yakın.
Demokrasiyle ilgili bulgular da çelişkili. Demokrasi karşıtı girişimler ve düşünceler Türkiye için ciddi bir tehdit oluşturuyor diyenlerin oranı % 81'den az değil. Büyük bir çoğunluk (% 58) Türkiye'de insan haklarına saygı gösterilmediğinin bilincinde. Etnik ve dinsel çeşitliliğin yaşamı zenginleştirdiğini düşünenler büyük çoğunlukta. Buna karşılık, hoşgörüyle ilgili sorular, Türkiye'nin Avrupa'da hoşgörünün en düşük düzeyde olduğu ülke olduğuna işaret ediyor.
Politik kültürümüzle ilgili belki en çarpıcı bulgular, kadınlara ikinci sınıf vatandaş gözüyle bakılmasının yaygınlığı. Bu sonuçlar, islam toplumlarını Batı'dan ayıran başlıca farkın kadının toplumdaki yeriyle ilgili olduğuna dair Dünya Değerler Araştırması bulgularını teyid ediyor.
Türkiye'nin dış politikasını ilgilendiren bulgular da son derece dikkat çekici. O bulguları başka bir yazıda yorumlamaya çalışacağım.