Aşkın varlığında mı bir sorun vardı yokluğunda mı bir yalnızlık?
Geceler boyu ağlamaktı aşk, yastığa başını koyduğunda onu düşünmek, gece rüyanda onu görmek ve sabah onun düşüncesiyle uyanmak.
Elimiz ayağımız nasıl varlığımızın bir parçası olmuşsa onu her an düşüncelerimizde tutmak da varlığımızın bir parçasıydı artık.
Film izlerken o da izliyormuş gibi düşünüp izlediğin filmden daha büyük zevk almak. Yemek yerken etrafındakilerin sana sordukları sorulara, düşüncelerinde o olduğu için ve o düşünceleri bozmak istemediğin için öylesine cevaplar vermek, müzik dinlerken, kitap okurken, gezip tozarken her yerde onu görebilmek ondan bir parçayı beynimizde taşıyabilmekti hayatı anlamlı kılan...
Âşık olunduğunda ne zamanın ne de bulunduğun yerin önemi kalıyor. Zaman hep o, sen hep o zamanın kölesi oluyorsun. Zaman istediği gibi şekil değiştirse de değişmeyen tek şey düşüncelerinin efendisi haline gelen aşk.
Çalışırken bile hep beyin damarlarından akıp geçiyor sevdiğinin silueti. Hayat ne kadar tozpembe ve onun çevresinde döner oluyor bir süre sonra. Her şeyde o, her yerde o oluyor gözlerinin önünde.
Aslında aşk da belki de sınırlı şekilde sunuluyor bizlere. Belki de herkesin aşkının ömrü, aşkı nasıl yaşadığı ile ilgili. Hoyratça savurarak, her yere saçarak, her anında onu düşünerek, her anında onu yaşayarak belki de daha çabuk tükenmesine sebep veriyoruz. Belki de daha dingin daha sakin yaşasak aşkı daha tasarruflu kullanabilsek bunu bir ömre yayamaz mıyız?
Yoksa aşk aslında hoyrat mı yaşanmalı? Hoyrat olmayan duygular, savrulmayan hisler aşkın enerjisine ters mi düşüyor?
Aşkı elimizdeki değerli bir sırça kadehi korur gibi korumalı, hoyratça hareket etmemeli belki de. Nasıl elimizdeki o sırça kadeh hızla hareket ettiğimizde düşüp paramparça olabilirse, aşk da bizim yaşama hızımıza ayak uydurup bize yetişemiyor ve paramparça olabiliyor.
Aşkın varlığı onu nasıl yaşamamız gerekiyor sorularıyla sorun yaratırken hayatımızda, yokluğunda yalnız hissetmeler başlıyor kendini. Yalnızlık bedensel bir yalnızlıktan öte duygu yalnızlığı, hislerin boşluğu olarak katılıyor hayatımıza. Kimse yapayalnız değildir hayatta, ancak duygularını yitirmiş, hiçbir duygunun kalbine uğramamış yada uğrayıp da artık uğramaması için kendisine duvarlar inşa etmiş yürekler kalıyor etrafımızda.
Aşk var ya da yok.
Ancak aşkın varlığı da sorun yokluğu da sorun kalıyor hayatımızda.