herşey üst üste gelirken yapamadıklarının toplamıdır.
gözünü kapatıp beklemektir o son darbeyi. ya da milyonlarca yıl gibi süren biriktirdiklerinle saf ve keskin bir kusmuk kokusu gibi karşılaşıvermektir.
acıdan ölünür mü diye düşünmektir ve hiçbirzaman bu acının öldürmeyeceğini bilmektir.
hayattan uzaklaşmak ve hiç yaşamamış olmayı istemektir. bir dakikasını bile özlemeden dünyanın..ağlamak için bile çok geç olduğunu farketmektir son köşeden sessizce dönerken.
boğazındakiler, endişeler, hüzünler ve bir safran halindeki acı. artık vazgeçişin son demlerini yaşarken bir tuhaf rahatlamadır belki de acı.. ya da tüm dünya yıkılırken ıslıklar çalarak eller cepte yürüyebilmek.. ağlarken daha mı küçülüyormuyum acaba diye aynaya bakabilmek; acıyı görmek gözlerinde ve daha derininde. ve hiçbir zaman çıkmayacağını anladığın bir leke gibi gözlerinde..
artık ne kadar gülsen de silinmez bu izler diye düşünmek.. ve acının izlerine dokunmak.. her izde yabancılaşmak kendine. ve her gözyaşında kaçmak kendinden çığlıklarla.. yaralı bir kalple neler yapılırsa onları yapmak. kırık dökük bi hayattan arta kalanı ellerinde tutmak..
ve hep acı, hep keskin, hep acıtan.. kimseciklerin bilmediği, göremediği, gösteremediğin acın.. boyundan büyük, yaşından büyük, tuzlu damlalar arasında boğazı yakan acım...