diğer birçok liseye göre bir sene daha uzun sürdüğü için her sene sakallı, koca koca adamlar mezun eden okuldur. ayrıca mezun olmanın duygusallığını taşıyarak bir şeyler karaladığım okulum.
"Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak..."
Ahmet Haşim
Resim oluverir insanlar. Bir şeyler yaşarlar, bir şeyler olurlar. Hatta bir resim çizerler; ancak sonra bizzat çizdikleri resim olurlar. ""O karedeki ben miyim?" diye sorarlar yıllar sonra. "Peki oradayken ne hissettim?"
Resim oluverirler. Zaman geçtikçe daha da solar renkleri. Zaman adım adım uzaklaştıkça uçurum daha da dipsizleşir, daha çok korkutur ve çok fazla gizlenir. Bir bakmışsın ki düşüyorsun, birçok şeyi bir yerlerde unutmuşsun. Gelmiyor anıların geri, hepsi tozlu bir albümde bir resim olmuş. Sen oranın koridorlarını unutmuşsun, oranın koridorları seni unutmuş.
Bir gece, uyumuşsundur.
Saati kurarız hepimiz, sabah altıya ya da yediye... Hatta beş buçuğa bazılarımız. Uyuya uyuya kalkarız, yani, uyanmak bilmeyiz, öğrenemeyiz. Bazılarımız kahvaltı yapar; bazılarımız ise sevmez sabahın köründe bir şeyler yemeyi. Bazılarımız kahvaltısını yer yemez, bazılarımız ise kahvaltıdan önce giyinir, kuşanır okul kıyafetini. Bazılarımız servisi bekler kapıda, bazılarımız vapura biner, bazılarımız ise otobüsle gelir buluştuğumuz yere.
Saat sekiz olunca hepimiz oradayızdır, bütün bu farklılıklar içinde, orada olmanın kesinliği... Başlar bir koşuşturmaca, herkes farklı odaya herkes farklı sınıfa. Bir telaş alır gider her birimizi. Bazımızda gelecek kaygısı bazımızda kaygılı bir geçmiş...
Gözler buğuludur sabahın sekizinde, zihinler açık. Garabete boğulmuş otuz kişi, farklı sıralara oturmuş, tahtaya bakarlar. Bazıları atiktir, bazıları ise umursamaz. Ama biliyor musun ki seneler geçmiş?
Büyüyorsun kolay mı? Hem de büyürken, zaten çoktan büyüdüğünü sanıyorsun. Kabullenemiyorsun, alışamıyorsun, kolay mı, yediremiyorsun. Çünkü büyüyorsun ve bunu beş sene geçince anlıyorsun. Halbuki ne var ki, aynı sen işte, her gün aynaya bakıyorsun. Sonra bir sabah uyanınca ancak anlıyorsun. Okul öncesi, aynı buğulu gözler, farklı bir yakarış, farklı sesler. Okuluna gidiyorsun, yalnızca birkaç kez daha. Dertler yüklenmişsin yalnızca geride kalan senelerde. Buradaki yükleme bitmek üzere, korkuyorsun, bitmesinden korkuyorsun.
işte aynı arkadaşın, dostun, kardeşin, can yoldaşın. Beş senedir her sabah görüyorsun onu, yediğin içtiğin ayrı gitmez, gidemez biliyorsun. O da büyüyor, gözünün önünde; birlikte çözmüşsün, dertlerini, sorunlarını hatta matematik problemlerini. Her şeyini biliyorsun, bu seni mutlu ediyor. Bir şey olunca gelip sana anlatıyor, başkasına değil. Beş sene olmuş, beş senedir anlatıyor, her gün anlatıyor, her gün dinliyorsun.
Bir anda oluyor gene, hep bahsettiğim üzere, bir anda oluyor. Bir anda anlıyorsun. Artık ;her gün dinleyeceğin arkadaşın, dostun, kardeşin, can yoldaşın yolunu değiştiriyor. "Yolculuk buraya kadarmış." diyor. Parmaklarınla günleri sayıyorsun. Kalmamış bir şey, bitti, bitiyor.
Sevmediklerin de olmuş, onları bile seviyorsun. Çünkü onlar "sevdiklerini" önemli yaptılar. Saygı duyuyorsun. Onlara bile veda etmek istiyorsun. Tüm zıtlıkları kucaklaştırmak, bir an olsun, unutarak yaşamak.
Hocaların sana iyi yolculuklar diliyor son derslerde, hangi yolculuk bilmiyorsun. Hep kalacak gibi yaşamışsın orayı, söylenenleri özümseyemiyorsun. Belki de sabah son kez o saatte kalkıp binmişsin o otobüse, belki de son sandviçini yemişsin o kantinde, kabullenemiyorsun.
Son bir akşam yemeğinde efkârlanıp sevdiklerine sarılarak ağlıyorsun. Bir daha o insanları bir arada görme şansın olmayacağını biliyorsun. Geceden sabahlıyorsun gündüze. Hem içinden hem dışından ağlıyorsun.
Sen seneler sonra dönersen eğer oraya o koridor gene soğuk olacak, insanlar yine telaşlı, hocalar otoriter ve kampus yine ufacık... Unutulmaz 09 her gün biraz daha unutulacak. Sen bile unutacaksın. Hatırlayınca, sana koyacak.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.