Kavramların içinde kaybolmaya başladıkça kalbin ritmi ve yitirilmeye başladıkça hissetmek için sevgiden çalınan zaman, mânâ da küskünlükle kaybolur.
Bir türlü koyamadığımız o ismi bulmak için, yürek kabuklarını tek tek soymaya başlarız, acıtarak...
Ve özdeki duygularımız gitgide kaybolur.
Çünkü sevginin özü dış kabuklarımızda yaşamaya başlar önce...
isimsiz bir gemiye binilir ve gidilir, mânâ her kaybolduğunda...
Bütün uğuruna inandığımız detaylarla beraber ama bütün uğrunda yandıklarımız yerli yerindeyken...
Kendimizi yeni bir sefere alıştırmaya çalışırız ama bir türlü şu başlat tuşuna basamayız kalbimizdeki.
Önümüze ne kadar muhteşem bir yolculuk çizilirse çizilsin ve ne kadar yapmacık bir isteklilik takınırsak takınalım, her şey o ilk kalp çarpması içindir.
içindedir isimsiz sevmelerimiz; iyimserliğimizin, inancımızın, masumiyetimizin ve kararlılığımızın...
Şu kısacık ömrümde diye başlayan öğretiler gibi; yalnızca kendimizin kendimize bir isim verebileceğini öğrendim.
Hâtta, kendimizi kalp olgusunun en derin ruhsal özünü arayan bir varlığa dönüştürebilmeyi de öğrendim.
Artık her şey tene gelir ve tenden gider. Yüzeyseldir bütün sevmelerimiz ve isimsizdir.
Uğur saydığımız o işaretler artık birer batıl inanç değil, isimsiz doğrulamalardır, kendimizi teselli etmek için kullandığımız.
Birer yanıttır her biri O'na...
Bir gün isyan edeceğiz ama emin ol! Çünkü bizler, hiç isimsiz sevenlerden olmadık.