kimilerine göre yaratılmışların, bana göre var olmuşların en aşağılığı.
canı yanmak olarak söylediğim ifadeyi açmam gerekirse,
birşeylerden darbe almış olmaktır.
müslümanlığı, sürekli beklentiler içinde olan insan tipine yüklenmiş bir sıfat olarak nitelersem,
dua ile, namaz ile, oruç ile, zekat ile... sürekli girişilmiş eylemler sonucu beklentiler edinilmiştir; ancak dünyada yahut ahirette hesaplaşılacaktır.
işte bu aşağılık varlık, inandığı düşünceyi tam olarak özümseyememiş olacak ki,
attığı adımların karşılığını sabırsızca ister.
sürekli ibadet halinde, tanrısına itaat etmiş kul, ters giden bir hayatı bedbaht bir şekilde isyanla karşılar.
"ben senin dediklerini yaptığım halde, neden bunca zulüm verdin bana!" der ve geride kalmış hayatını, bir uyanma ile harap eder.
burada tasavvufdan bir alıntı yapmak istiyorum;
"Allahım! insanlar seni verdiğin nimetler yüzünden severler; bense seni verdiğin belalar yüzünden severim."
Hallac-ı Mansur
neden?
çünkü insan nimetlerle tanrıyı unutur. rahat bir dünya hayatı, 'yaratıcı' olarak atfedilen fikrin kaybolmasına sebep olur. oysa belalar ve düşkünlükler, sürekli tanrıya yalvarma durumunu uyandıracağı için, tanrının en gerçek varlığı acıda gözlenebilir.
işte, müslümanın kırılma noktası,
ibadet ile yükselmiş sabırsız beklentinin, karşılaşılan olunmaz kederlerle çarpışması durumunda gerçekleşebilir.