arka fonda, ülkenin hiçbir zaman yüzleşemediği kara bir olay; karakterlerin hemen hepsinde yoğun ancak asla kasvetli olmayan bir karanlık ve hikayenin tam ortasında ölümüne yalnızlık, ağız dolusu hüzün ve destansı bir sessizlik.
mükemmel bir ustalıkla kotarılmış ve harikulade bir atmosfer ile yoğrulmuş bir film sonbahar. özcan alper'in yüzakı, 2008'in son 10 gününde gösterime girip, yılın en iyi yerli filmi ünvanını layığıyla alan yedinci sanat güzellemesi.
onur saylak, yusuf karakteri ile bambaşka bir dünyada oynuyor sanki. eka ile megi kobaladze hayata tutunmanın ve aşık olmanın tarifini adeta yeniden yazıyor. karadeniz'in azgın suları, tüm görkemiyle bu ikilinin sihirli oyununa arka fon oluşturuyor. bir yandan, yusuf ile eka'nın aşkını kamçılıyor azgın dalgalar, bir yandan yanan ateşi söndürüyorlar. yan karakterler, mikail ve yusuf'un annesi, filmin genel duruşunu son derece yerinde bir açı ile destekliyorlar. öyle ki, mikail'in yıllarca ölesiye bir rutin içinde yitip giden hayatı, yusuf'un annesinin medeniyetin hemen hiç uğramadığı dağ köyünde oğlunu muazzam bir vekar içinde karşılayıp, sarıp sarmalaması bizlere filmin asıl derdinin yalnızlık olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. yıllarca bir dağ köyünde tek başına yaşasa da, yıllarca hep aynı rutin içinde her gün aynı işi yapmaya çalışarak ömrünü çürütse de, onlarca insanla düşüp kalkıp, yaşamak için bedenini satsa da ve yıllarca demir parmaklıklar ardında gelmeyecek tatlı bir hayali beklese de yalnızdır insan. içerde de olsa, dışarda da kalsa. herşeyden önce, yalnızdır.
herşeye rağmen, eksikleri yok mu bu filmin ? elbette var. misal, öyle çok öykünülecek bir hikayesi yok. hatta senaryo açısından zayıf bile sayılabilir. gelin görün ki, özcan alper, bu kısır senaryoyu, bu imkansızlıklarla dolu 99 dakikayı öylesine bir ustalıkla işlemiş ki, bir an olsun senaryo zayıflığı gözünüze batmıyor. öte yandan, temelde 2 toplamda 4 karakterden oluşan bu senaryoda, karakter örgüsü de öylesine yerli yerinde ki, film bittiğinde aklınıza kazınan en yalın gerçek yusuf ile eka'nın içinde bulunduğu ruh halinin açmazı ve imkansızlığı oluyor.
bir derdi var bu filmin. en başta övgüyü hakeden yanı bu. anlatmak istediği bir hikaye var ve bunu görülmeye değer bir ustalıkla gerçekleştiriyor. eh, böyle olunca da, özcan alper, senenin en iyi filmini sihirli kadrajından bizlere sunuveriyor. bizlere ise, sadece bu muazzam filme kendimizi kaptırıp gitmek kalıyor.