töre ve namus cinayetleri ni kabaca inceler ve düşünürsek; baş rolün kadın, azmeden kahramanınsa erkek olduğunu görebiliriz! sürekli kadınlar üzerine kurulan bu sistem neden erkeği es geçiyor? ölen neden sürekli kadın oluyor? bunların yanıtını ben veremem. o kültüre o yöreye ait değilim. iyi tamam da devlet adamları, sosyologlar, psikologlar neden her seferinde buna toplumsal olarak yaklaşmak yerine bireysel bir olaymış gibi inceliyorlar anlayamıyorum. neden olayın yaşandığı çevre bütünüyle algılanmaya çalışılmıyor. burada bir kasıt mı var acaba? olayı çevresel olarak algılamaya başlarsak bir şeyleri değiştirmek zorunda olacağımız gerçeği mi bizi durduruyor. bizi dediysem ilgili kişileri. sen ben ne yapabiliriz ki. anca burada vah vahh çok yazık bilmem ne deriz. iki gün sonra da unuturuz. neden devlet de unutmayı tercih ediyor ben bunu anlamıyorum.
üstelik şimdi birde yasada bir oynama söz konusu. yasaya göre töre cinayetleri diye adlandırdığı için namus cinayetleri bu kapsama alınmıyor. peki bu ne demek? ''uygunsuz tavırlarıyla ailesinin namusunu kirlettiği iddia edilen kadın üyeye, geniş aile meclisi denen akrabaların verdiği ölüm cezası''nı içerir. ayrıca ölüm kararı aile tarafından alınması, suçun yine aileden birine işlettirilmesi ve törelere göre meşru sayılmayan bir davranış nedeniyle gerçekleştirilmesi gerekir. bu da dar alanda kısa paslaşmalarla müebbet hapisten yırtmak anlamını taşır. nasıl mı? çok basit bir örnekle açıklayayım: ölüm emrini aldıktan sonra aileden olmayan birine öldürtürseniz ömür boyu hüküm giymezsiniz. ne azmeden ne de azmettiren. hem bu dar kapsamlı kanun yüzünden kıskançlık, aşk, tutku, gibi sebeplerden ötürü işlenen cinayetçiler de müebbetten kurtulur. hem sadece doğuya mal etmeyelim avrupa ülkelerinde de böyle cinayetler işleniyor diyorsunuz hem de kanunlarınızı ona göre düzenlemiyorsunuz. bu ne biçim kadın hakları, bu ne biçim yasa!