Umudu yitirmek, geleceği ve yaşamı yitirmenin ilk adımı... insanın kendisinden vazgeçmesidir. Hani bir engel çıktı mı karşımıza, hele bir de dağ gibi görünüyorsa... sevdiğimiz çekip gitmişse, cebimizde para kalmamış, işsiz ve açsak, beklediğimiz her neyse ve biz onu tek gerçek sanırken gelmemişse.... Dünyanın sonu gelmiş, yaşama gereksizmiş, zaten aldığımız nefes hava değilmiş, biz biz değil hiçmişiz gibi...
umutsuzluk yok olmayı seçmiş olmaktır. Çocuklar umutsuz, çünkü anne babalarında umut görmüyorlar yansıtacak... gençler umutsuz, sınavlar var önlerinde başarılması gereken ama başarılı olduklarında bile ne işe yarayacaklarını bilemedikleri... çalışanlar umutsuz, işlerinin geleceğini göremediklerinden... işsizler umutsuz, isteklerine kavuşamadıklarından.... siyasiler umutsuz, yazgılarını başkalarının başarılarına bağladıklarından, yaşlılar umutsuz, gençlere güvenemedikleri ama onların geleceklerinin kaygılarla dolu olduklarını bildiklerinden. Biz mi yitirdik umutlarımızı yoksa birileri umudun yaşayanlar için olduğunu biliyor ve doğrudan yok etmek yerine, umutlarımızı mı çalıyor... Oysa biz "Bitti" dediğimizde, umutsuzluğa, üstelik gerçek umutsuzluğa yol açabilecek koşullara karşın, o umutsuzluğun başkalarınca nasıl belirginleştirildiğine karşı, umudu korumanın, umuda sarılmanın aydınlığa çıkmada, geleceğe sarılmada başarı sağlayabileceğini yaşamış görmüşüzdür. Umutsuzluğun nedeni başkalarıysa, izin vermemeliyiz. Çünkü çalınan umutlarla birlikte, benliğimiz de yok olmaya yüz tutacaktır...