bakıyorum minik yüreklere, heyecanla çarpıyor...
ben de gecenin vakti ne yazsam diye düşünüyordum... e ama zorla önüme atıyorsunuz kendinizi...
ölünün arkasından konuşulmaz diye bir lâf var... bence bu lâf palavra... ölünün arkasından konuşulur... ama nasıl ve ne şekilde ? işte bu önemli...
minik tosuncuklar, kendilerini haşa, '' allah '' zannetmeye başlamışlar ki, bu taze ölüye cehennemden arsa beğenmekle meşguller...
hesap gününe iman ediyor musun horaçyo ?
o zaman beni iyi dinle...
bu kadınla hesap gününde karşılaşmak ister misin ?
e ulan belki okuttuğu çocukların biri, öylesine razı oldu, öylesine af diledi ki bu kadın için, kurtuldu !
hristiyan olsa ne çıkar ?
allah bir değil mi ?
ben sanmıyorum ki içinde allah' a iman olmayan bir kadın, genç çocukları okutmak için bu kadar mücadele versin...
ki ben, zamanında türkan saylan' a en ağır küfürleri etmiş kişiyim, görün naifliğimi... öldü diye mi yapıyorum ? hayır... hastalık kefarettir derler...
siz nereden bileceksiniz ?
bu taze ölü, şuydu, buydu ama en nihayetinde davasına inanmış bir kadındı... ve bilirsiniz, hastayken dahi el etek öpmedi, isyan etmedi, televizyonlarda kin kusmadı...
sessizce öldü gitti...
şimdi bu kadın, yarın öbür gün karşınıza çıkar da, imanını içinde saklamış bir ruh bulursanız karşınızda, çok hayıflanırsınız...
kerkük' lü bir şeyh demişti ki;
'' sen allah mısın ki insanların günahkâr olup olmadığına karar vereceksin ''
o günden beri, insanları yargılamayı bıraktım...
hırsız mı bu kadın ? hayır...
fahişelik mi yapmış ? hayır...
hortumculuk ? hayır...
katil ? hayır...
yüz kızartıcı bir suç ? hayır...
e ulan sikerim ergenekonunuzu...
yeter da ! akbabalardan farkınız olsun biraz !
illa tiftikleyeceksiniz ama ölü etini... buna alışıksınız çünkü...
ölü eti yemeyin... mideniz kabul etse dahi, ruhunuz kusar...