ilkokuldaydım, hayatımın en zıpır dönemlerinde kızlarla birbirimize sevgi sözcükleri söylemek için kalem açma bahanesiyle sınıftaki çöp kutusunun önünde buluşurdum, kendimi önemli birisi gibi hissederdim, okulun çıkış zili çalar çalmaz çantamı toplar, diğer bütün erkeklerle birlikte sınıf olarak kutu kola şişesinin ezilmesiyle oluşturduğumuz topu alır ve kendimizi tuttuğumuz takımın yıldız oyuncusuyla özdeşleştirerek bizi bekleyen annemizi umursamadan bahçeye çıkardık. bütün heyecanımla koştuğum bahçede derste kararlaştırdığımız kadroyla maça başlardık. annem dedikodu yaparken ben kendimi barcelona sol açığında oynayan bir yıldız gibi hisseder kızlara hava atardım. o belirsiz bir şekilde yuvarlanan kutu kola topuyla sağ ayak içimle vurduğumda bana göre 90 a çakılan topun sevinciyle koşar, bağırır, zıplardım hatta timsah dansı bile yapmışlığım vardır. o an kendimi kızların gözünde karizma yapmış efsanevi sol kanat oyuncusu sanarken birden çantasının içinden ne çıkacağı belli olmayan annem yanıma yaklaşır ve beyaz havluyu "terledin yavrum hadi eve" diyerek sırtıma koyardı. bütün o yıldız oyunculuk, kutu kola topuyla 90 a atılan gol hayallerim falan herşey yalan olur kızlara bile bir daha bakamadan evin yolunu tutardım. bütün karizma sıfırdı hep kızardım anneme "off anne yaa bari kızların yanında yapma" diye ama anne yüreği işte çocuğunun ter içinde kalmasını istemezdi. her ne kadar o günlerde kızsam bağırsamda şimdi iyiki yapmış dediğim, çocuğunu seven, düşünen anne modelidir.