bir gün içimizdeki tüm o öfke nöbetlerini boşaltan, hayatımızda hiç olmamış [ve bir daha da olmayacak] derin boşuklarla uyandığımızda yalnız olduğumuzu anladığımızda ve artık bundan sonra hep yalnız olacağımız fikri keskinleşmeye ve netleşmeye başladığında, bilinç denilen şeyin kaybedilebileceğini ve geri gelmesinin uzun zaman sürdüğünü tecrübe ettiğimizde, tüm o kontrollülük, hissizlik, vurdumduymazlık halleri birer birer buharlaşırken kendinize susacak bir an ararsınız işte o an bu şarkının başladığı andır. tüm kemikleriniz kırılırken içinizdeki boşluğun sebepleri bu şarkının sözleri ile birleşir ve hayatınıza altyazı olur.
hiç bilmediğiniz dilleri bir sabah kalktığınızda öğrendiğinizi farketmek gibidir anne ve ölmek.
bahçesinde hiç solmayan çiçekleri düşündüğünüzde içinizdeki tüm çiçekler kurur/dökülür. ve hatta şarkının bir
yerinde
ilk nefesimde ben senin
son nefesinde sen benim kollarımda
dediğinde yolda kenarda durup araçların geçmesini seyreden bir deli olabilirsiniz. hayat kadar kısadır bu şarkı. kısadır işte hayat gibi. neyse..