bu başlığı açmamın nedenini ülkemizde psikolog olmanın amerika veya avrupa'dakinden ne kadar farklı olduğunu göstermektir. öncelikle şunu belirtmem gerek; bu entry'de bahsettiğim 'klinik psikoloji' kavramı tüm dünyada kullanılan ancak YÖK'te resmi olarak kullanılmayan bir kavramdır.
öncelikle eğitimle başlayalım. ülkemizde psikoloji eğitimiyök'ün belirlediği üzere 4 yıllık teorik lisans eğitimi şeklindedir. günümüzde psikoloji, tüm dünyada kabul edilen bir bilimdir ve eğtimin geliştirilmesi için çeşitli alternatifler düşünülmektedir. 3 yıllık teori ve devamında 2 uygulama ve 1 yıl staj sistemi hem avrupa ile akreditasyon sağlanması hem de yüksek lisansa gerek kalmadan psikologların eğitim alması için öngörülmektedir. tabi ülkemizde üniversiteler özerk olmadığı ve yök'e bağlı oldukları için bu bilimsel öneri gündeme bile gelememektedir.
yüksek lisansa gelirsek. yüksek lisans için kontenjanların yetersizliği ve her sene program açılmaması da öğrenciler açısından büyük problem.
1928'de, yanlış okumadınız hala aynı kanun yürürlükte, 1928'de çıkarılan TABABET VE ŞUABATI SANATLARININ TARZI iCRASINA DAiR KANUNpsikologların önünü kapatan büyük engellerden birisi. çünküdoktor ve hekim ilişkilerinidüzenleyen kanundapsikologlara dairhiçbir madde yok`.
amerika ve avrupa'da ise psikologlar gibi ruh sağlığı alanında çalışan uzmanların görevleri ve sorumlulukları yasalarla düzenlenmektedir.
bu durumun oluşmasına biraz da ne yazık ki birlikte çalışılması gereken ancak sadece kendilerinin tarapi yapabileceğini iddia eden psikiyatristler neden olmaktadır. doktorların psikologların terapi yapamayacağını iddia etmelerinin nedeni kendi adıma açıkça 'ilaç yazma yetkisi'dir. günümüzde ilaç sektörünün büyüklüğü psikiyatristler haricindeki psikoterapi uzmanlarının önlerinin neden kapandığını açıklıyor.
psikiyatristler psikologların terapi yapamayacaklarını iddia etmekteler, ancak psikologlar insanları tedavi edeceklerini iddia etmemektedirler. psikologların rolü psikotarapi yapmaktır, ilaç kullanmadan danışanlarıyla görüşmek. yani cure ile therapy ayırt edilmelidir. psikologların hiçbir zaman organik bozuklukları medikal yöntemlerle 'tedavi etme' iddiaları yoktur, psikologların işi psikoterapidir. ilaç mı psikoterapi mi derseniz aslında ikisi birlikte uygulanabilir. bunun yanında bazı rahatsızlıklarda psikoterapinin tek başına ilaç kadar etkili olduğu da gösterilmiştir.
bunun yanında rehberlik ve psikolojik danışmanlık mezunlarıyla da yaşanan rol karmaşası psikologların önündeki büyük engellerden.pdr mezunları ise psikologlar gibi terapi yapmak istemektedirler, ancak pdr lisans eğitiminde psikoterapi yapabilmek için yeterli ders yoktur, bana kızmasınlar ama pdr mzeunlarının görevi danışmanlıktır. kaldı ki dünyada dersane sistemi ve pdr yoktur, ülkemizin güzelliğidir bu sistem.
yani ortada kocaman bir psikoloji pastası var ve bu pastadan dilim kapma yarışında olan meslek grupları. sorulması gereken soru ise şu? pastadan pay kapmadaki amaç insanlara etik ilkeler dahilinde hizmet vermek mi yoksa daha fazla para kazanmak mı? psikoloji eğitiminin verildiği üniversitelerde iklim etik ve hümanizm üzerine kurulu olduğu için sanırım psikologlar yeterince atak davranarak haklarını savunamıyorlar ve 'insan odaklı' olmayan sistem de psikologların da haklarına saygı duymuyor. yani pastadan psikologlara bırakılan sadece kırıntılar oluyor. yapılması gereken ise psikiyatristler ve psikologların uygun tedavi belirleme konusunda birlikte hareket etmeleridir, bir mesleğin diğeri üzerinde hegemonya kurma hakkı yoktur, bu anlamsızdır. her iki meslek grubu da farklı yöntemler geliştirmişlerdir, psikiyatristler medikal yöntemi tercih ederken, psikologlar ise psikoterapiyi tercih etmektedirler. kaldı ki her iki meslek grubu da tanı koyma ve vakalar için uygun tedavi geliştirme konusunda yeterlidir. evrensel insan haklarına saygılı olarak yetiştirilen bu meslek elemanları danışanları için en uygun sürecin nasıl olacağına karar verme sorumluluğunu üzerlerine almalıdırlar.
ülkemizde psikologların haklarının ellerinden alınması aslında psikologların hizmet verdikleri bireyleri de olumsuz etkilemektedir. bugün diyaliz merkezleri, huzurevleri gibi insanların psikolojik desteğe ihtiyaç duyabileceği yerlerde psikologlar istihdam edilmemektedir.
engelli çocukların sosyalleşmesi, iletişim becerileri geliştirebilmeleri için rahabilitasyon merkezlerinde psikolojik desteği sağlayacak olan psikologların bu merkezlerde çalışmaları engellenmek istenmektedir. bu da psikologların haklarına hem başka bir saldırı, hem de psikologların hizmet verdikleri bireylerin temel haklarından biri sayılabilecek psikolojik destek hakkının ellerinden alınması anlamına gelmektedir.
ülkemizde psikologları tek temsil eden örgüt türk psikologlar derneği'dir, dernek ise hem psikologları büyük ölçüde tatmin edememekte hem de hükümetlere meslek yasasının çıkartılması için yeterli olamamaktadır.
bugün ülkemizde psikologların meslek yasası ve meslek odaları yoktur. yani dünyada değer verilen ve gelişmekte olan bir meslek ülkemizde adeta sahipsizdir, mesleğin tek örgütü tpd'dir. yani psikologlar meslek yasası ile standartlar belirlenmeden, haklar meslek odalarıyla korunmadan hizmet vermeye çalışmaktadır.
üniversite bölümlerinde bile birbirlerinden kopuk psikoloji öğrencileri, sanki abd'deymiş ve şartlar çok iyiymiş gibi ortamlarda geçen öğrenci kongreleri, kopukluk ve örgütsüzlük psikolojiyi geliştirmeyi geçtim haklarımızı bile savunamamamıza neden olmaktadır. evet, haklarımızı savunamamızın sebeplerinden en büyüğü kopukluk ve örgütsüzlüktür.
sonuç olarak türkiye'de psikolog olmak insanların temel hakkı olması gereken psikolojik destek hakkının bir pasta olarak görüldüğü ve ticarete dönüştürülmeye çalışıldığı bir ortamda zordur.
tüm bunların yanında küresel iklim değişikliği, avrupa birliği süreci, küresel ekonomik kriz, siyaset gibi alanların insan psikolojisini doğrudan etkilediği düşünüldüğünde psikologların bu konularda 'sahneyi' 'medyatik uzmanlar'dan almaları ve sorumluluk alarak bilimsel açıklamalar yapmaları gerekmektedir. kanımca apolitik olmak tarafsızlık değil sistemin yanlışlığını söylememektir, kaldı ki bu da ne etikle ne de bilimle bağdaşır.