"hiçkimse insana onun özelliklerini vermez, ne tanrı, ne toplum, ne ana, baba ve ataları, ne de onun kendisi.
hiçkimse varolduğundan, şu ya da bu yapıda olduğundan, bu koşullar altında, bu çevrede bulunduğundan sorumlu değildir. kimsenin doğasındaki uğursuzluk düğümü, eskiden varolan ve gelecekte olacak olan olayların uğursuzluğundan yola
çıkılarak çözülemez. kimse kendi amacının, bir istencin, bir ereğin* sonucu değildir -kimse bir
'insan idealine' ya da bir 'mutluluk idealine' ya da bir 'ahlak idealine' ulaşma çabasının bir öznesi değildir-
bir kimsenin doğasını elinden alıp herhangi bir ereğe araç kılmak istemek saçmadır. 'erek' kavramını biz icat ettik: gerçeklik içinde erek eksiktir... kişi zorunlu oluyor, yazgısının bir parçası oluyor, kişi bütüne ait oluyor,
-varlığımızı yargılayacak, ölçecek, kıyaslayacak ya da mahkum edecek (denli üst düzeyde) hiçbir şey yoktur,
çünkü bu bütünü yargılamak, ölçmek, kıyaslamak, mahkum etmek anlamına gelirdi... oysa bütünün dışında hiçbir şey yoktur! -ancak artık hiçkimsenin sorumlu kılınmayacağı, varoluş biçiminin geriye doğru götürülerek, bir 'causa prima'ya* dayandırılarak açıklanamayacağı, dünyanın ne duyu merkezi olarak, ne de 'tin' olarak bir birlik olmadığı gerçeği,
ancak bu büyük kurtuluş olabilir- ancak böylece oluşan suçsuzluğu yeniden ortaya çıkarabilir... 'tanrı' kavramı
bugüne dek varoluş karşısındaki en büyük engeldi... bizler tanrıyı inkar ediyoruz, bizler tanrıdan sorumlu olmayı
inkar ediyoruz: dünyayı rehinden ancak böyle kurtarabiliriz."