artık pek yaşanmayacak, yaşanmaması umulan trajik ölüm hadiseleri.
çünkü malum ekonomik şartlar neticesi denizcilik piyasasının anası ağlamış, tersanelerde inşa edilen gemi sayısı dörtte üç oranında azalmıştır. binlerce işçi işinden olmuş, onlarca proje iptal edilmiştir.
yani inşaat yok ki işçi olsun, işçi yok ki ölsün gibi bir korelasyon.
tuzla tersanelerinin normal kapasite ile çalışması durumunda, yani bundan 7-8 yıl önce tersaneler genelinde ölüm vakası ortalaması ayda 1 (bir) ölümdü ve bunun medya için bir haber değeri yoktu.
ne zamanki küresel ekonomi birden şaha kalktı ve türkiye'de avrupa'nin tersanesi olarak sivrildi ve tersaneler 2-3 yıl sonrası için bile proje siparişi alır hale geldi bu oran aydan 13-15 ölüme kadar çıktı. çünkü inşaat fazlalaşmıştı, tersaneler genelinde 1500 kişi çalışıyorsa bu sayı 5000'e fırlamıştı. üstelik eskiden 1500 kişinin %80'i kalifiye, tersane ortamına aşina işçilerden oluşurken bu yeni gelen 3500 kişinin %80 tam ters olarak tersanede yürümeyi bile bilmeyen, gemi nedir, tank nedir, ambar nedir, yüksekte çalışmak nedir, oksijen lambası nereye bırakılmaz, nerede kaynak yapılmaz, nereye müdahele edilirken yetkiliden onay almak gerekir gibi detaylardan bihaber az çok eli pense tutmuş, bir çoğu vasıfsız işçilerden oluşuyordu. ve bu insaların hepsine de 40 yıllık usta muamelesi yapıldı, detaylı emniyetli çalışma eğitimleri verilmedi, tersane şartları bu insanlara göre iyileştirilmedi.
örnek vermek gerekirse istanbul-ankara otoyolundan günde 1000 araba geçiyor ve aylık ölümlü kaza oranı 1 oluyor varsayalım. siz bu araba sayısını 10.000 yaparsanız ve bu yeni gelen 9.000 şöförün %80'i çok acemi ise ve o yoldaki güvenlik önlemleri hiç değişmemişse ölüm oranı da 10 kat artmaz. aylık 1 eken 25 olur misal. belki 50.
işte aynı durum tuzla tersaneleri için geçerli oldu ve malum trajediler yaşandı.
genel türk umursamazlığının "ve bize bir şey olmaz" anlayışının sonucudur bu vakalar. göstermelik tersane kapamalar, 100-200 kişinin katıldığı ve neredeyse tamamı provakatif gösteriler...elle tutulur hiç bir gelişme kaydedilmedi.
şimdi iş ve işçi yok. ölüm habeleri eski düzeyine indi. fakat gün gelirde tekrar piyasa açılırsa yine aynı ölüm haberlerini izleyeceğimize eminim. çünkü tersane aynı tersane, patronlar aynı patron, devlet aynı devlet, denetçiler aynı denetçi.
denetçilerin yazdıkları raporların bir çoğunu gözlerimle gördüm. ve o rapor sonrası yapılanları da. yapılanlar güvenliğin arttırılmasına yönelik olmadı hiç. tersane sahibinin ve armatörün canını yakmaya yönelik oldu. dipdibe yapılan iki koca geminin yaşattığı güvenlik zafiyeti görmezden gelindi, baretsiz çalışan 3-5 işçi bahane gösterilerek tersaneler kapatıldı. abuk subuk, uygulanması neredeyse imkansız yönetmelikler çıkarıldı, saçma sapan göstermelik cezalar verildi medyanın gazını almak için.
evet medyanın. çünkü işçiler evet sıkıntı yaşıyorlardı, üzülüyorlardı, belki kızıyorlardı ama işleri vardı. evlerine ekmek götürüyorları. gece mesailere kalıyorlardı. hiç toplu bir eylem gördünüz mü tuzla'da? olmadı. çünkü işçi her ne kadar rahatsız olsa da, her ne kadar durumun farkında olsa da ses çıkarmıyordu. haklıydı da belki. ses çıkarsa hiç bir şeyin değişmeyeceğini, olanın kendi ekmeğine olcağını biliyordu.
"ulan 5 metre arayla gemi mi inşa edilir?!?!. ben nereden güvenli bir şekilde yürüyeceğim? sağdan yürüsem bu gemiden kafama sac düşme riski var. soldan yürüsem o gemide vinçle çalışıyorlar, tel bir kopsa kafama koca mkine inecek." diyordu belki içinden ama yürüyordu yine.