ekran başında insana hayatının en heyecanlı, en duygusal anlarını yaşatabilen; oyun lafının az kaldığı süperliktir. okuyun, ben de anlatayım. arkadaşım boyutu 14 gb olduğu için indiremiyor, ben de büyük boyutlu olduğu için cd'ye falan atamıyorum, ne parçalamayı bilirim ne nero'dan çekmeyi falan zaten. dolayısıyla, arkadaşım bana geliyor, birlikte oynuyoruz, okulda devamlı ülke hakkında bilgi veriyorum vesaire, ulan koca adam olduk hala çocuk gibi evde birinin bilgisayarında oyun oynuyoruz anasını satayım. her neyse.
türklerle oynuyorum, fransa sarmadı. beceremedim daha doğrusu. ayarlardan girdim, 4 turda 1 sene atlanacak şekilde bir değişiklik yaptım. böyle çok daha iyi oldu, 900 tur kadar tepe tepe oynayabiliyorsun. tur yerine yıl yazıyor sağ alt köşede de. her neyse. başladım türklerle, ilk görevleri yaptım. tiflis'i, erivan'ı aldım sanırım; erivan başlangıçta da benim olabilir şimdi hatırlayamıyorum. çok hızlı bir şekilde, doğu tarafına doğru genişledim. güneyde antakya ve adana'yı, kuzeyde trabzon ve tiflis'i, güneydoğu'da musul ve edessa dedikleri, türkçesini bilmediğim bir yeri aldım. daha sonra şimdi türkçeleştiremeyeceğim acre, damascus şehirlerini alarak mısır'a kadar indim. jerusalem, gazze, iskenderiye ve kahire'yi aldım. bizanslılardan aldığım kıbrıs hala tehlikedeydi, ordu çıkarıp, adadaki 150 civarındaki bizans askerini denize döktüm. arkadaşım günlerdir istanbul'u fethetmemi salık veriyordu, hatta bir keresinde ak sakallı dede kostümü bile giymişti beni etkileyebilmek için. çağırdım bugün. "fethedeceğiz, gel bakayım" dedim. izin vermemişler evden kaçmış öküz. istanbul aşkına. o an başladı.
aman, o nasıl heyecan... sene 1126, hazırlıklar başlamış. hangi şehirden kaç adamla çıkacağımı düşünüyorum, gemilerimi düzdürüyorum, harita üzerinde muhteşem bakışlarımla haşin bir komutan olarak, son düzenlemelerimi yapıyorum ve bekliyorum.
sene 1127. anadolu'daki şehirlerimi savunacak askerlerim, ancak çıkmaya başlamışlar. kayseri, bursa, konya, trabzon ve kıbrıs'tan asker getireceğim. ve bu şehirlerde kayseri ve trabzon'da 500, bursa'da 200, trabzon'da 600, kıbrıs'ta 300 asker olmak üzere, toplam 2100 askeri savunma amaçlı bırakacağım. kayseri ve konya anadolu'nun göbeğinde, bizans bir ordu gönderip alabilir diye tırstım. trabzon'a gemiyle çok rahat çıkabiliyorlar, şehir çok kolay düşebilir; savunma sağlam olmalı. kıbrıs'ın da aynı şekilde denizden basılma ihtimali çok yüksek. bu kadar askerin çıkması, 1130'u buluyor.
1131 yılında, savaşa gidecek askerlerin ve gemilerin yapımına başlanıyor, başlıyorum. önümde sümüklü bir kağıt var, istanbul'u fethederken nereden ne çıkaracağımın basit, hızlıca bir planını yapmıştım. captan quayit komutasında 695 kişilik bir ordu getirecekmişim. sundak al aziz, kitbugha'nın gemileriyle 526 kişi getirecekmiş. çağatay, amiral abi kaptanlığında -o ne lan öyle- 601 askeri istanbul sınırına dizecekmiş. kaptan derya ve kaptan murat da 680, 355 kişilik ordularıyla bu savaşa katılacaklarmış.
hesapta böyleydi.
tüm orduların yapımı 1139 yılını buldu. altını nereden bulduğumu merak edenler olacaktır, istanbul fethinden önce 211 bin florin param vardı, fetihten sonra -800 florine düştü fakat sonradan toparlamayı başardım. neyse, burası pek önemli değil aslında. efendim, 1139'da trabzon'dan gemileri getirdim. askerlerimi karadan çıkardım. kitbugha'nın gemisiyle, bütün askerlerimi çanakkale'ye yığdım, izmit tarafından girilemiyordu. 270 gemiyi boğazın etrafına dizdim ki bizans trabzon'a falan gidemesin, giderse de bok yiyip dönsün. bu ahval ve şerait dahilinde, ilk savaşı 1142'de çıkardık.
bizans'ın 8 ordusu vardı, bizim 6. bir ordumu direkt olarak kuşatmaya gönderdim, çeşitli ıvır zıvırla surları yıkmayı deniyorduk fakat yıkılacak gibi değillerdi. diğer ordularım da, bizans ordularıyla savaşa tutuştular. ilk savaşta 850 kişiye karşı, 1200 askerle savaştım ama berbat bir şekilde kaybettim, çanakkale'den bursa'ya çekilmek zorunda kaldım. aynı yıl içerisinde, zayıflayan bizans ordusuna tekrar saldırdım. bir ordumla, 2 bizans ordusunu yok ettim, geri kalanı çekilmişti; 3 orduyla kuşatmaya başladım ve istanbul'u kolaylıkla alarak, yani daha doğrusu, kuşatmayı fazla uzatmadan; 10 bin florini de cebime atarak aldım.
muhteşemdi be sözlük. settlement captured yazısını gördüğümde, yerimden fırladım, birbirimize sarıldık, sanki gerçekten fethetmişiz gibi "işte bu lan!" diyip kemiklerimizi kırarcasına tepiştik, havada perendeler attık.
istanbul bizimdi. koydum içeri 800 askeri. sonra macarlar-bizanslar birleşti, 4000-5000 adam getirdiler, hala da getiriyorlar. ama şehirdeki savunma sağlam olduğu için, henüz yakınına yaklaşamadılar.