giriş: iş bu entry fazlaca kişisel öğeler içermektedir...
doğum sancısına eşdeğer bir rahatsızlık olduğu kesin... * öyle anlaşılmaz bir anda bastırır ki, vize haftasında siz notlarınızı toplamak için uğraşırken bir anda ani bir sancıya kapılıp kendinizi fakültenin önüne çağırılmış bir ambulansın içinde buluverirsiniz... sancılar içinde kıvranarak önce medikoya götürülürsünüz -bu olayı ilk kez yaşayanlar için- ve idrar ve kan tahlillerinize bakılarak sizi hastaneye sevk ederler, ama hey hat! işte hastanelerimizin ne kadar sağlığa önem verdiğini, kayıt yaptırmadan "nolur bana birşeyler vurun da şu illettten kurtulayım" feryatları dökerken siz, devlet hastahanesi acil çaışanları ısrarla kayıtın yaptırılmasını beklerler, sanki o an sosyal güvenceden yararlanıp yararlanmamayı umursuyormuşsunuz gibi... (bkz: parası neyse veririz kardeşim)
sonra efendim, bu çok zeki doktor ablalar size iki tane sağlam ağrı kesici vurup röntgene yollarlar, röntgen odasına girdiğinizde direkt mi yoksa indirekt radyografi mi çekileceğini sorarsınız ve daha cevabını alamadan pantolununuz paçanızda röntgeniniz çekilmiştir bile... -böbrek taşının görüntülenmesinde indirekt, yani bir kontrast madde vücuda enjekte edilerek çekilen röntgen daha belirleyicidir.-
fakat olur mu efendim, bu röntgende taş maş görülmez, niye ivp çekmediniz diye sorduğunuzda acildeki pek akıllı doktor abla size gülmeye başlar; " tıpta mı okuyorsun yavrum sen, bak ben sana ilaç yazayım, şimdi sen tıpış tıpış çapa nın yolunu tut ve ultrason çektir bakiim tamam mı?"
üstelik daha "ablacım yok ben veterinerlik okuyorum ama yahu benim iğne fobim var" diyemeden kıçınıza batırıp sizi topal bırakdığı iğneler de cabası...
neyse canım acınız biraz olsun azalınca kendinizi dervişler gibi yollara verirsiniz ve doktorun tavsiyesi üzerine durmadan yürüyüş yapıp su tüketmeye gayret gösterirsiniz; fakat işte eyy! kara talihim... sınav haftasının tam ortasındasınız ve zaten kronik farenjitiniz bir haftadır yakanızı bırakmamakta... üstüne bir de böbrek sancısı eklenince değmeyin keyfine gitsin; ne iğneler keser sancınızı, ne de eczaneden aldığınız ağır ağrı kesiciler...
nihayetinde geceleyin kıvranmaktan gözlerinizden yaşlar geldiğinde bir iğne daha vurdurup faydasını göremeyince soluğu çağırılan ambulansla çapa da alırsınız... sağolsunlar iki samimi dostunuz da sabahtır size yarenlik etmekte...
ve ilk sancının başlamasından yaklaşık on-oniki saat sonra, çapa ya vardığınızda -ne hikmetse- sancınız birden, ama birden, musluğu kapatırmışcasına kesilir ve bari gelmişken doktordan ivp için randevu alayım dersiniz ve size bir kağıt yazmasını rica edersiniz...
ertesi günü akşama kadar sancınız belirmez, gariptir, ama siz de bir halt yapamazsınız... sabahın köründe kalkıp çapa ya gidersiniz, üroloji kayıt daki hatun kişi "sevksiz almıyoruz anam" diye sizi geri postalar... hadi o bizim mallığımız, sevk almadan gitmişiz diye kampüse dönüp medikoya gidersiniz, bu sefer de "sağlık karnesiz sevk yazmıyoruz aslanım" lafını işitirsiz, ama olur mu ulan? bugün sınav var dı ama! ben hiç çalışamadım sancıdan, mutlaka rapor almam lazım... rapor için sevk lazım... sevk için karne lazım... karne memlekette kaldı... hassiktirrrrrrr...
tabi yalvar yakar mediko nun baştabibinden bir rapor koparır günü kurtarırsınız artık... lakin sizde ne çalışma azmi, ne iştah, ne yaşama sevinci kalmıştır... şükür ki gün boyunca sancı belirmez...
ama işte bir sonra ki gün... böbreğiniz 22 yılın intikamını alırmışçasına kıvrandırmaya başlar sizi... ağrı kesiciler, iğneler, şişelerce bira, litrelerce su, bol bol yürüyüş... yok efendim hiç birisi sancınızı kesmez ve yapabileceğiniz hiç bir şey yoktur; bir gün öceden sipariş verdiğiniz sağlık karnesi kargoyla gelmiştir fekat, bu sefer de 23 nisan nedeniyle mediko kapalıdır... yani sevk yok... yani rapor yok, tedavi yok, ultrason yok...
durun bakalım macera daha bitmedi, bakalım yarın neler olacak...
yalnız ne diş ağrısına benziyor bu illet, ne karın ağrısına, ne de başka birşeye; bildiğin taş doğuruyorsunuz kıvrana kıvrana...
o değil de kadınlar 2-3 kiloluk yavruyu doğururken bu acıya katlanıyor, ben yarım milimetrelik kumu atarken gözümden yaşlar geliyor ya, işte en çok da bu koyuyor ulan insana...