sancılıdır, yıpratır, heder eder, bazen ruh haline göre insanın psikolojisini bile bozabilen bir süreçtir diye tanımımı yaptıktan sonra söyleyeceklerime devam etmek istiyorum leydiiz end centılmıns!
tırnaklarınızı güzelce törpülemişsiniz. manikürünüzü yapmışsınız ya da paraya kıyıp gitmişsiniz kuaföre.. mis gibi görünüyor tırnaklarınız.. "bi ojesi eksik.. bunlara şimdi bi kırmızı oje ya da french iyi gider" diye geçirirsiniz içinizden. av arayan bir kaplan gibi oje kutusuna yönelirsiniz.. (yazar, burada çok ojesi olduğunu ima ediyor. *) bu sıkıcı kısmı çabuk geçiyorum. 4-5 tane kırmızı tonundan birini seçersiniz en sonunda ve binbir özenle o oje sürülür güzelim tırnaklara. tırnaklar bir sanat eseri gibi ışıldamaktadır. eğer öyle ışıldamıyorsa bir yerde bi hata yapmış olmalısın. o incelikler başka bir entry konusu bence. o yüzden ben, bu sancılı süreci tarif etmeye devam edeyim.
ne demiştim en son.. ojemizi sürdük bakıyoruz öyle. "üf hüff püff" diyip sallamaya başladık ellerimizi. daha 1 dk olmamıştır, anne bağrınır; "kızııım bi gel bakıyım şu salataya yardım et hadi ben yetişemiyorum hepsine baban gelir şindii". o an ojenin bozulacağını hissederek son kez bakarsınız onlara.. öyle son bi şansınızı denersiniz. "yea anne yeaa ben ojeyi yeni sürdüm amaaa".. işe yaramaz genellikle. "banane lan bana mı sordun?" gibisinden tepki alabilirsiniz, kalbiniz kırılır. o oje bozulacak abi. sürdüysen bozulacak, bi kere bunu kabul et.
ojeyi sürdükten sonra insanın başına sırlar dünyasındaki gibi esrarengiz işler gelir. o ojeyi bozmak için herkes seferber olmuş gibidir. heh tamam kurudu güzel çok güzeeel diye montunuzu giyerken montun ojeyi sıyırdığını hissedersiniz. dehşetle çıkarırsınız o kolu, oje uç kısımdan uçmuştur bile. küfredersiniz.. hayatı sorgularsınız, sevgilisi tarafından terkedilmiş hülya koçyiğit moduna girip yatağa atlarsınız yüz üstü. işte öyle bir şey..
ben bu sürecin, -tıpkı- geçirilmesi zorunlu çocuk hastalıkları gibi bi şey olduğunu birkaç sene önce öğrendim. kıçınızı yırtmayın boşuna. mutlaka bir aksilik çıkar bi yerden.. çıkmayacağını sanarak kendinizi kandırmayın yoksa bu zorlu süreç geçmek bilmez. ben bi sürü şey denedim olmuyor abi olmuyor.. kasmayın. ojenin başlıca düşmanları
-pantolon düğmeleri: kapatmaya çalışırken içine eder. en tehlikelisi bu. şerefsiz yaa.. bak sinirim hopladı yine.
-klavye: evet evet sen! bok herif.. kaç defa bozdun o mis gibi sürülmüş ojemi. ya tamam sus yaa! konuşmak istemiyorum seninle. shut the fuck up man!
-havlu: tırnaklarınızı soğuk suyun altına tutarken "heh kurudu tamam" dersiniz. hafifçe kontrol edersiniz. evet kurumuş ya işte bende iyice paranoyak oldum hea" derken havluya yönelirsiniz kurulamak için. hart hurt sürtecek halim yok havluya elimi! ama hain havlu bazı izleri hatıra olarak bırakır ojenin üstünde. allahın belası ya..
-saç: samara gibi birden gözünüzün önüne gelen saçı elinizin tersiyle itmek için müdahale edersiniz. "aman tanrııım! unuttum ojem vardıı" diye tırnaklara bakarsınız. gitmiş bile..
-pamuk: asetonu alırsınız.. "şu bi tane tırnağa tekrar süreyim en iyisi" derken pamuk ibnesi diğer ojeleri de bozar. halbuki siz ondan zor gününüzde yardım için kapısını çalmışsınız. o da yardımsever bi dost gibi (kırmızı başlıklı kız'daki kurt gibi aynı) size "gel yiğrum" diyerek evine almıştır. aslında en büyük kazığı da bu dost sandığınız it atmıştır.
ne pantolon düğmeleri, ne klavye ("bi daha yapmicam" dedi demin zaten), ne havlu ibnesi, ne saçlarım ne de diğer adının üstüne çizgi çektiğim oje düşmanı hayvanoğlu hayvanlar canımı yaktı..
bi tek sen... pamuk. bi tek sen.. ama sen de beni unutamayacaksın, bensiz mutlu olamayacaksın.. elveda!