andy warhol'a ait pop-art sloganı.
eğer andy warhol yaşasaydı olup bitenleri gördükten sonra ünlü cümlesini "herkes 15 saniyeliğine şöhret olacak" diye 21 yüzyıla uygun hale getirirdi. hele bir de türkiye'ye gelseydi! bizim ülkede bir şöhret hortumu var: sonradan adını, sanını, suretini bile hatırlamakta zorlandığımız birçok kişiyi günlerce konuşuyor, tartışıyor, eğleniyor, sonra da unutuveriyoruz. hortum onları öyle hızla yutuyor ki ne olduklarını, ne yaptıklarını bilmiyor, hatta merak bile etmiyoruz. bir kereliğine olsun merak ettik, işte ortaya çıkan durum...
mori kante'nin yeke yekeli günleriydi. güney afrika'dan, gaziantepspor'a kompela isminde acayip bir futbolcu transfer olmuştu. kameraların gücünü keşfetmesi uzun sürmemişti. kameralar karşısında çiğ köfte yoğurmaya başlayıp, bir yandan da "allahim neydu gunahim?" diye şarkı söylemeye başladığında artık yeni bir oyuncağımız olmuştu. türkçe'yi üç yılda sular seller gibi konuşmaya başladı. şov programlarında kapanın elinde kalıyordu. herkesin kankası olmuştu. mesela kibariye onu, "kompiiiş" diye çağırıyordu. çok geçmedi bir televizyon kanalında, "akın akın kompela" adında bir spor programı yapmaya başladı. öyle başarılıydı ki, bir süre sonra ayşen gruda ile birlikte türk televizyon tarihinin en unutulmayacak program isimlerinden biriyle karşımızdaydı: ana'nın kompelası!
iki repliği kulaklardan hiç gitmedi. bir maç çıkışında, kavga ettiği bir futbolcu için, "bana pizivink diyur" lafı neredeyse "maraba televole" klişesinin tahtını sarsıyordu. yine bir televizyon programında, zenci bir futbolcu için, "yemyem abijim bunlar, adam yiyolar" diyerek aslında hem eğleniyor hem de bizlerle kafa buluyordu. bir süre sonra futbol hariç her şeyi yapar olmuştu. onu atatürk havalimanı'nda en son gördüğümüzde mercedes kaçakçılığından sınırdışı ediliyordu. ingiliz dili ve edebiyatı mezunu olan kompela'nın şu anda güney afrika'da ingilizce öğretmenliği yaptığı biliniyor.
28 şubat şöhretlerindendi. sahte tarikat lideri kocası ali kalkancı vesilesiyle varlığından haberdar olmuş, burberry takımlı tesettürüyle dikkatlerimizi çekmişti. önce uğur dündar'a sonra da kapak olduğu haber dergilerine anlattıklarıyla kısa sürede türkiye'nin en tanınmış kadınlarından olup, çıktı. fırsatı kaçırmadı, önce kocasını boşadı, sonra tesettürünü attı. bağdat caddesi'nde bir pastane açarak TATLI bir iş yapmaya başladı. sonrasında bodrum sahilde bir disko açmak istemiş, müşterileri rahatsız olmasın diye de sahile 25 metrelik bir duvar ördürmüştü. 28 şubat dönemi bitince, o dönemin malzemelerinden emire kalkancı da rafa kalktı.
bugünkü hayatından onu meşhur edeni sorumlu tutuyor
savaş ay'ın a takımı programına katılıp, kadınlara dayak atılsın diyerek başlayan şöhretinin saçlarını sarıya boyatarak şarkıcılığa kadar varabileceğini hayal bile edemezdik. o zamana kadar kim olduğu bile bilinmeyen levent oran, artık mikrofon gördüğü her yerde kendince atıp tutmaya başlamıştı. bir sıkımlık şöhret uğruna bıçaklandı, iki kez silahla bacaklarından vuruldu, defalarca dayak yedi. bütün bunları sadece bir yıl konuşulmak için yaptı. bir yılın sonunda onu artık kimse hatırlamıyordu. son bir hamleyle, "yaptıklarımın hepsi roldü. türkiye'nin kanayan bir yarasına parmak basmak için yapmıştım" manevrası yaptıysa da çoook geçti. en son bir televizyon programında saçı sakalı birbirine girmiş vaziyette görüldüğünde şöyle diyordu: çok perişan durumdayım. beni savaş ay meşhur etti. şimdi de yardım etsin. ama akıllanmış mıydı tartışılırdı. stüdyoya berber getirildi, yayında bir güzel tıraş edildi. kendisinden bir daha haber alınamadı.
karadeniz rap'i yaptığını söyleyen 35'lik rakı boyutunda şahane saf bir karadenizliydi. rap müziğinin trabzon'dan çıktığını ve bütün dünyanın oradan esinlendiğini iddia eden fantastik bir kişilikti. birileri kafasındaki kasketi ters takarsa ve acayip kılıklar giyerse rapçi olduğuna onu inandırmıştı. niye kont diye sorulduğunda, "lord gibi bir şey işte" demişti. kendisiyle röportaja giden arkadaşımız emel armutçu'ya jest yapmış ve hemencecik bir beste yapmıştı: "armut dalda asulsun/emel hanım nasulsun/bu söyledüklerimiz, gastelere basulsun!"
ama asıl kopma noktamız ve dilimize pelesenk olan şarkısı, türk hava yolları'nda gördüğü bir hostese bestelediği şarkıydı. neredeyse bütün okul servislerindeki öğrenciler, camları açar ve o türküyü söylerdi: "armağan boylarunda/bilezuk kollarunda/hostes kıza vuruldum/türk hava yolları'nda"
kont adnan şu anda unkapanı'nında kendi kurduğu karadeniz müzik firmasında, telefonunun çalıp birilerinin hatırını sormasını bekliyor. bu arada boş durmuyor, kendi tabiriyle "çok manyak" bir müzikle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor.
gerçek adını hiç bilmedik. hayatımıza keto olarak geldi, keto olarak gitti. medyum memiş'in keto'yla birlikte çıktıkları bir televizyon programında, sevda demirel'in hande ataizi'ye attığı "ne dedin sen. şıraak" efektli tokat misali keto'ya "bindirmesi" aylarca konuşulmuştu. keto yediği tokat nedeniyle bir nefeslik şöhretinin zirvesindeydi artık. kekemeliği ve yediği tokat levent kırca'dan sekmedi ve olacak o kadar programında defalarca hicvedildi. ama azimli keto yılmadı. karşımıza uduyla birlikte şarkı söyleyen biri olarak çıktı. hızını alamadı, kaset çıkarmaya kalkıştı. ama memleketin áli menfaatlerini düşündüğünü söyleyen birileri tarafından susturuldu. en son nerede sesinin soluğunun duyulduğunu kimse hatırlamıyor bile.
acayip cüsseli, uzun saçlı, acayip kılıklı, boynunda kobrayla sahneye çıkıp, "tuğçe san geliyooooorrr. nihahohahooh" diye şarkı söyleyen jennifer lopez popolu bir şarkıcı vardı. adı da şarkısındaki gibi tuğçe san'dı. o dönemde, "bu tuğçe san, bu da anjinsan" gibi lise geyiklerine çok sık maruz kaldı. almancı bir ailenin kızıydı, ne kobrayla televizyona çıkması ne de poposunu sallaması ona kalıcı şöhreti sağlamadı. birkaç yıl türkiye'de kaldıktan sonra "sigara almaya çıkıyorum" deyip almanya'daki ailesinin yanına döndü. kendinden yaşça büyük biriyle evlendi ve hala almancı olarak hayatına devam ediyor. kobrasından ise hiç haber alınamıyor.
bir gün televizyonlarımızı açtık, acayipliklere alışıktık ama demek hala yeteri kadar eğitilmemiştik ki, donduk kaldık. uzun saçları, palyaço papyonu ve yarım metrelik gözlükleriyle, "ben sizin babanızım ben ne dersem o olur" diyen birisi karşımızda şarkı söylüyordu. adı da barbaros hayrettin'di. uzun bir süre kendisinin şarkıcı olmadığına, mustafa topaloğlu tarafından türkiye'ye kısa süreli bir ziyarete gönderilen uzaylı olduğuna inanmak istedik. ama bir kez daha yanılmıştık işte. şarkı, futbol statları dahil her yerde büyük yankı uyandırmıştı. fenerbahçeliler başkanları ali şen'e maç öncesinde bu şarkıyla büyük tezahürat yapıyorlardı: "sen bizim babamızsın, sen ne dersen o olur!" babalı şarkısının büyük başarısından sonra barbaros hayrettin, "dumur öyle olmaz böyle olur" dedirten ikinci şarkısını patlattı: sevgilim sevgilim nasılsın/burnun kapıya kısılsın/diskoda hop hop oynarken/kot pantolonun yırtılsın! "bu ülkede imajımdan müziğime, klibimden güfteme marjinal bir müzisyenim" diyen barboros hayrettin'in, uzaya geri dönmeden önce almanya'da görüldüğü bildiriliyor.