10 yıl müşteri ilişkisi odaklı bir işte çalıştıktan sonra maalesef doğrulamak zorunda kaldığım önermedir. ayrıca doğusu batısı yoktur, insanımızda nereden peydahlandığı belli olmayan bir bağırıp çağırma içgüdüsü vardır. hak aramayı geç öğrenmişiz ama maalesef onuda yanlış öğrenmişiz. yeryüzünde hiç bir işyeri tanımıyorum ki çalışan otursun hiç bir şey yapmadan maaş alsın. ama bunu insanlara anlatmak zor ötesidir, çalışan her insan boş boş oturup maaş almaktadır(?) ya da bilerek insanlara zorluk çıkarmakta işlerini yapmamaktadır. herkesin gidecek acil bir yeri, acil bir hastası ya da aciliyet arzeden bir işi vardır. yaptığınız işin görmemezlikten gelinmesi, ille de bir şey soracağım saplantısı kol gezmektedir.
süreklilik arzeden bir üste çıkmaya çalışma, polemiğe girme, halden anlamama durumu mevzu bahistir. çalışan insana saygı sıfırdır. sanırsın senin sahibin. kendi mesleğim haricinde diğer meslekten insanlarla yaptığım sohbetler ve gözlemlerimde bu yönde. her akşam eve gelirken bir taksicinin o gününü dinliyorum. sorun ortak, müşteri daima haklıdır geyiğini fazla ciddiye alan insanlarca yıpratıldıklarını, parasını verdim diye müşterilerin kendilerini, şoförün ve taksinin sahibi sandıklarını sıkça dile getiriyorlar. ha görevidir diyeceksiniz tabi ki buna eyvallah ama bir düşünün bir hizmeti alırken ya da insanlarla iletişim halindeyken bağırıp çağırmak ve kendine lanetler ettirmek var, insan gibi işinizi halletmek var. kaldı ki çoğu insan çok fazla bir şey beklemiyor. bir günaydın, teşekkür ederim, iyi günler gibi basit cümlelerle birine tebessüm ettirmek var , işte buna nezaket diyoruz ve toplum olarak en fazla eksiğimiz bu. çünkü görevli kişi bizce çalışmıyordur, yan gelip yatıyordur, bir dolu para alıyordur, işi hakkında hiç bir fikrimiz yoktur ama para basıyordur, çünkü çevremizde gördüğümüz her insan alt edilmesi, hakkından gelinmesi gereken birileridir. çünkü hepimiz için bir diğeri 'öteki' dir.