kapitalizm, kâr en çoklamasını amaç güttüğü süreçte; sermayenin yandaşı olarak, sistemi bu şekilde sömürüye daha da uygun hale getirdi.
mesela özgürlük deniyor, kadın hakları deniyor... hikâye... ama nasıl bir hikâye? fevkalade yazılmış bir hikâye... milyarlarca insanın uyuyarak seyrine daldığı bir hikâye. hem de oyuncusu, daha doğrusu figüranı olarak seyrine daldığı bir hikâye.
kapital düzen, insanı köleleştirmeyi ve şu anki durumu çok önceden planladı. insanlar başını kaldırıp düşünemesin diye, ve bu köleliğe de seve seve gelsin diye, mükemmel bir kurgu dizdi... nedir bu? kadın hakları uydurmacası... bakın şimdi! normalde sistemin kadını kolladığı vs. yok... çalışma şartları ağırlaşıyor, çalışma saatleri uzuyor, reel ücretler düşüyor, kadınların ağır işlere girmesinin de önü açılıyor; ayrıca tek evde tek kişi çalışınca yetinemiyor. yani sömürü artarken çalışmak mecburi hale geliyor. oysa dayatılan, bunun bir özgür seçim olduğu idi. ama kadına özgürlük yutturmacası ile çalışmak dayatılıyor. onlar da "aaa ben özgürüm" deyip çalışıyor. oysa kazandıklarını n'apıyorlar? yüzde olarak bakın: kira, yiyecek vs. ... işte resmin tamamı budur!
insanlar artık insanca yaşama hakkını yitiriyor. çoğu insan için değil tiyatroya gidebilmek, kitap alabilmek, sinemaya gidebilmek; karnını doyurabilmek dahi güç bir mesele. hem de daha çok çalıştığı halde. hem de daha çok zamanını daha az ücretle çalışmayla harcadığı halde.
ve öylesine canavarca bir sistem ki bu, kendisine bile sabrı yok. küreselleşme ile çok uluslu şirketler ucuz maliyet için üretimi uygun ülkelere kaydırdı. pazarı ise tüm dünya olarak görebildi. yerli üreticilerin çöküşü de, şu an yaşadığımız küresel krizin de en basit haliyle açıklaması budur.
peki ya kadınlar? mutluluk sevdasında yaşama ağrılarıyla düğümlenmiş hayatlarında, özgürlüklerini dahi boğazlarına dizdiğimiz kadınlar? özgürlük müydü buldukları, yoksa insanca yaşamak mıydı kaybettikleri...
daha çok çalışmaya, daha çok tüketmeye ve tükettiğine yetişebilmeye dayalı bir sistem. bu arada alıştırılan çaresizlikler, şiddet, kan, savaşlar; insanca yaşamak yerine verdiğimiz hayatta kalabilme mücadeleleri... özgürlük değildi bunun adı. nefretti, acıydı, sevgisizlikti. insanlar mutluluklar arasından mutluluk beğenebilme hakkına sahipse özgürdür, acılar arasından acı seçebilme hakkına sahipse değil. bunun adı "özgürlük" değil, giydirilen "hüküm"dür.