samimiyet

entry172 galeri video1
    32.
  1. insanların bu konudaki algıları hiç de samimi değil. samimiyetsiz samimiyet tanımları sayesinde her şey bu kadar birbirine geçmiş, karmaşık, saçma sapan.. tıpkı sur içine sıkışmış olduğundan büyüyecek yeri kalmamış şehirlerin hali gibi. haliylen kendine has bir cazibeleri oluyor, ama en güzeli bile ağaçlarla süslenmiş geniş bulvarların yerini tutamıyor.

    samimiyet tanımlarımız çok samimiyetsiz konumuz buydu. genelin samimiyetten anladğı şu, karşımdakinin ifade ettikleri benim isteklerimle örtüşüyor ise, o insan samimidir. örtüşmediği sürece o adam kendini, hayatı, sevgiyi ne bileyim bir şeyleri yanlış anlamış demektir. örnekten gidelim,

    sabitimiz "seni seviyorum" olsun. sevgi karşılıklı ise iki taraf da samimyetten kuşku duymayacaktır. karşılıklılıkta bir problem varsa, sevmeeyen taraf karşısındakinin sevgisini önce samimyetsiz bulacaktır. o kendini aşık sanan zat aslında kendine karşı samimi değildir. özünde problem istediklerimim gerçekleşmemesine bağlı memnunyetsizlik krizidir.

    kişi, kendi istekeleri ile çelişen bekletilere sahip olduğunu, hatta hiçbir beklentiye sahip olmadığnı bile belirtebilir. bu size samimyetsiz gelir, yapmacık ve zorlamadır. bu durumda kendimizdeki empati noksanlığını tespitte hepimiz eksiğiz. kendi eksiklerimizi hakkıyla tespit edip önlemlerini alacak olgunluğa gelemeden ölüyoruz. yapacak bir şey yok demeyelim ama, var çünkü..

    kimseyi samimiyetsizlik ile suçlamayalım. "seni anlamıyorum" diyelim. suçlamadan daha başka, daha kibar kelimelerle, yumuşak ithamlarla yaklaşalım çözüm istediğmiiz sürece tabii. kimisinin, hayatının bir bölümünde, kendisine yalan söylemesi gerekir ihtiyacı olduğunu düşünür. küçük kedi yavrularından korkan insanlar gibi ardına sığındıkları korkularının onları koruduklarını sanarlar, kendi sahtelikleri tepedeki güneş kadar gerçek görünür onlara, yalanın soğuduklarının farkında olmadıkları gibi, o sahte güneşin yalancı sıcaklığından kavrulduklarını düşündükleri için, dostlarını teker teker çıkarırlar üstlerinden, onlara sadece iç çamaşırı gerekmektedir artık. çoğu zaman o iç çamaşırı bile sadece "kullan-at" demektir.

    herkes hayatı, aşkı, insanları, bu bütün döngüyü adam akıllı anlamak zorunda değil. anlıyor olsa dünya böyle bir yer olmazdı sanırım. bal gibi de anlamıyor. bu yüzden samimiyetsizliklerinde samimi olan insanların niyetlerini sorgulama gibi bir arayıştan vazgeçmeliyiz. onlar aslında samimiler. onları itham, suçlama, yargılama hevesimizde biz ne kadar samimiyiz ki? bazen sadece işler istediğimiz gibi gitmediği için onu bunu suçlamadan edemiyoruz.

    bu yüzden öncelikle "it won't be easy, you'll think its strange when i try to explain how i feel" demek isterdim. geç anlamak da adamı samimiyetsizlikle suçlamak kadar aptalca nihayetinde, ve ben geç anladım. "you won't believe me all you will see is a girl you once knew" diye devam etmek isterdim. ben bir şarkıyla anlatmak isterdim benim sayfalara sığdıramadığım hisleri birkaç nota öyle bir anlatıyor ki, ne kadar çok konuştuğuma şaşırıyorum. zamanı olanlar, dinleme şansı olaranlar benim söylemek istediklerimi bir de madonna'dan dinlesinler. o zaman niçin benim için ağlamamaları gerektiğini belki daha iyi anlarlar. "i had to let it happen" bunu da anlatabilirim belki. ama gerçekten "i had to"

    ve son olarak tüm samimiyetimle söylüyorum.

    "the truth is i never left you"

    http://fizy.com/s/100cor
    0 ...