"...
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye."
şimdi devam edebiliriz;
neymiş efendim, türbanlı olup bacak gösteriyorlarmış.
arkadaş, millet olarak ne bitmez bir kategorizasyon yeteneğimiz varmış. doyamadık birbirimizi kategorize etmelere. ne meraklıymışız, biribirimizi yaftalayıp bunun üzerinden geyik yapmalara. bir türlü bitiremedik biz ve ötekinin ekmeğini yemelere.
o değil de, sanayi üretimi %23 azalmış, işsizlik %13-15'lere çıkmış sen hala görünen bacağın derdindesin be hacı. dış politika evlere şenlik, içerisi desen cadı kazanı. ne iktidarı iktidar ne muhalefeti muhalefet. hepsi koyunun olmadığı yerdeki abdurrahman çelebi misali. e sen neyin derdindesin peki? akşamki derbi nasıl biterle berikinin kafası kapalıyken bacağı açık olurmunun savaşındasın.
yapma canım kardeşim, elalem aldı yürüdü, sen hala incir çekirdeğini doldurmayacak meselelerle meşgulsün. bu kafayla giderse de, bir bu kadar daha bunlarla uğraşacaksın.
eh, ustayla başladık, ustayla bitirelim;
"...
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!" *