yazı hakkında; hiçliğe düşülen not, ya da mürekkeple sağlanan ölümsüzlük gibi romantik tanımlardan daha çok bağlandığım bir tanım var bu aralar kafamda, o da ihtiyaç.
evet yanlış duymadınız yazı büyük bir ihtiyaçtır. üstelik yazarak ya da konuşarak düşünen manyaklar için nasıl fiziki sağlıkta su gerekliyse psikolojik sağlıkta da yazı gerekliymiş.
okumak da güzel tabi, ama yıllardan beri bu güzelliğin 'tıpkı benim gibi' yazan birini takip etmeye dayandığını bulmaya çalışıyordum.
bu buluşu da ne yazık ki wittgenstein in dil üzerine can sıkmacalarını okurken değil, bir rahatsızlık sonucu sağ elimi bir süreliğine kullanamamayışım esnasında gerçekleştirdim.
lise1 de öğrendiğimiz buluş yapmak için ihtiyaç olmalıdır şablonu doğruymuş demek ki.
ne kadar çok ihtiyaç dedim. neyse.
yazının fonksiynu nedir? biraz bundan bahsedeyim.
Yazının fonksiyonu, kişinin 'ulan bu dünyada benim dışımdaki her şey hayal ürünü, yanılsama galiba' düşüncesini yok etmektir. bir, karşıdakinin zihnini ruhunu okuma çabasıdır. yazan kişi, cesurca kendi mahremiyetini serer önümüze. bilerek ya da bilmeyerek.
her edebi metin eleştirisi, bir magazin olayıdır.
her metafor bir itiraftır yazıda.
Yazının fonksiyonu, tıpkı kendi gibi 'insan' olanları fark ettirmektir faniye.
Aşık olduğunun ruhunu göstermektir, mektubunu okuyana.
sol elle savaş açmaktır yalnızlığa, hasta için.
herşeyden önce yazının fonksiyonu ya da daha doğru tabirle yazının misyonu fark ettirmeden haceti karşılamaktır.
zihin denen sonsuz boyutlu kavramın, bir kuş bakışı çizimidir bir deneme. bir savunmadır tüm güçsüzlüğüyle oğul alexander dumas için. dostoyevski için sancılı günah çıkarma seanslarıdır. Charles Dickens için kadere ve tanrıya inanmakken, nietzsche için öğretmenlik hevesidir. gogol içinse sadece hayallerini unutma aracıdır yazı.
benim içinse iki çift laf etmektir, ama dürüstçe.