sevgilinin doğum günü

entry34 galeri
    9.
  1. bugün senin doğum günün. 8 nisan. ne güzel bir günde doğmuşsun. belki bir baran-ı bahar ile merhaba dedi sana dünya; ben de dudaklarına baran-ı bade ve bad-ı nefesimi armağan etmek istiyorum:

    Bir rüzgar olarak aşk
    eser durur içinde hayatın,
    kimisinde üşür, sarılırsın
    etrafında sarısının
    özgürlüğe;
    bazen de açarsın ellerine
    hissettirmesi için tümünü...

    Hayatın içinde eser dururlar
    aşka özenmiş rüzgarlar,
    yakar
    bazıları
    arkalarına kattıklarıyla
    çarpar..çarparlar.

    Rüzgar olmuş aşklar
    hayatın içinde esip duran,
    keskinler de muntazaman
    bir kılıç gibi,
    vın vın vın...
    en çok da bunu sever insan;
    olmak
    bir kılıca kın
    ve
    sarmak aşkın
    etrafını...

    ah.

    belki benim gibi sen de bugün gün doğarken gözlerin mahmur bir şekilde camın önüne geleceksin. benim kirli ve uzun binalardan göremediğim güneşin doğuşunu sen izleyeceksin. şu sessizlik, şu sessizlik ve istanbul'un en taze havasını herkes uyuyorken benimle aynı anda içine çekeceksin belki de.
    kimbilir, rüzgara ne fısıldayacaksın: "bir yaşım daha doldu, zaman geçiyor." diye hüzünleneceksin belki. ancak ben sadece düşümde yanında olacağım, yine sadece, hayalin ve senin beyazlığının tonunu ayırt edip ellerini avuçlarıma alırken bir sis içinden seni teselli şansı bulacağım. oysa gözlerin, hayalimin ak sisini aşmış bir siyahla bakacak bana; o kadar gerçek, bir o kadar gerçeküstü bakacak. bir sonsuz bakacaksın bana. neden sonra, bir rüzgar esecek. ben istanbul'un bir köşesinde, sen bir başka köşesinde. güneşten ıslanmış ilk rüzgar belki de o, yalayacak yüzlerimizi; vücudumuza temas ettiği her noktada sinir uçlarımıza sevda sözleri fısıldayacak.
    ah canım benim, pek romantik olmadı bu. belki de fazla romantik. ama hissedeceğiz aşkı o rüzgarda. bileceğiz, bi yerlerde bir seven var. bir aşık. bir maşuk var. ama hayalimi dağıtacak rüzgar, beni gerçekliğe döndürecek. sen ise camı kapayacaksın. güneşin ilk anlarının etkisi geçecek, "acaba arkadaşlarım doğum günümü hatırladı mı?" diye düşüneceksin. şüphe her yerde. ihtimaller hep var. bil ki, ben unutmadım. bilmiyorsan da şimdi bil. bunu okuduğunda bil. ah, okuyacak mısın ki? bir gün belki.

    yatağına oturacaksın sonra. saat daha erken senin için. düşüneceksin, düşüneceksin. geleceğini düşüneceksin. 1 yıl sonrasını, 2 yıl sonrasını. aileni, arkadaşlarını ve sıra geçmişine gelecek. anıların gelecek aklına; ilkokuldan, tatillerden, ortaokuldan...dolu dolu yaşadığın günler gelecek. belki yakın zaman önce vefat eden anneannen gelecek hatırına;
    tekrar hüzünleneceksin. "ah, karanfilim.." diyeceksin. ben de diyeceğim. zira esen ilk rüzgara katmış olacağım ruhumu nefesinin izini sürmesi için. güneşte ıslanmış ilk rüzgarda bulacak seni, tam örterken sen camı. sen yatağının başında, ayağının ucunda çantan, minik ayaklarında renkli çorapların ve pijamalarınla otururken ben de izleyeceğim.
    bir yandan seni izlerken ruhum, evimde ben de oturacağım kanepeden bozma yatağıma. ruhumu sakinleştiren, bedenimi kirleten merete, sigaraya uzanacağım. bir dal götüreceğim ağzıma, evin bütün sessizliğine çakmağımın mandalına basarken çıkan "tık" sesiyle küçük bir ara vereceğim. ürperip. "uyanmadı kimse" diye sevineceğim ilk nefesi çekerken ve tekrar sana konsantre olacağım. acaba ruhum ruhuna değince, ne olurdu? denemeye korkacağım. denemeyeceğim. gözünden bir yaş süzülecek birden, "ne olur, ağlama"..ah duyamayacaksın sesimi, "ağla, rahatla"..ah duyamayacaksın tesellimi, "gel yaslan koynuma"..duyamayacak ve yaslanamayacaksın koynuma. ne acı!
    oturma pozisyonundan yarı yatar pozisyona geçip yastığa düşüreceksin başını, süzülen yaşlar hüzün katacak yastığına. "daha fazla kalamam mahreminde" diyecek vicdanım, en ince aralıklardan süzülüp döneceğim ruhumla, bedenime.

    yoldan iki-üç dakikada bir geçen arabaların sesinde, yolculuklar tasvir edeceğim ikimizin olduğu sadece. hani çıkmışız evden, buluşmuşuz. olur ya sevgimiz karşılıklıymış aslında; açılmışım sana, gözlerinle sevinmiş, kollarınla kabul etmişsin. işte, çıkmışız evden buluşmuşuz tenhasında bir semtin. bahar sabahının serinliğinde düşmüşüz yollara. sigarayı bırakmışım. kargaların bekçilik yaptığı ev damlarının altından, sakin bir semtin temiz, düzenli kaldırımlarında yürümüşüz. bir durağın önünden geçerken bir otobüs gelip durmuş ve biz de binmişiz bu otobüse. bomboş otobüs. yolculuk nereye bilmeden; arka pencerelerden birini açmış ve birbirimize sarılmış, başın omzumda, yeşeren nice ağacın kokusunu hareket halindeki otobüsün rüzgarından teneffüs etmişiz. gülümsemiş, gülümsemişiz. sanki tanrı haber salmış: "tüm kötü niyetlileri alıp terbiye edeceğim, kıyamet olmayacak, herkesin rahat edebileceği temiz bir yere dönüştüreceğim dünyayı, mutluluğunuz hayırlı olsun!"

    zaman belirtmemiş amma, biliyormuşuz ki o an mutluyuz. geç bir kalem. tanrım, yine de seviyoruz seni. bizi ve aşkı yarattın yeter...

    bir vapur limanına yaklaşmışız, denizin kokusu ve martıların ezgisinde. inmişiz otobüsten. hemencecik bir vapura. istanbul'un simitçileri iş başı yapmış çoktan, martılar uyumamış bile! o kadar uyuyamamaktan dertliymişler ki gelen uykularımızı onlara hediye etmişiz. daha çok açık kalsın gözlerimiz, daha çok bakalım diye birbirimize. bir de simit almışız, uzatmışız gagalarına; aç karınlarına uyumasınlar diye martılar. sonra düdüğünde yola çıkmışız, ayrılıp o güzelim semtten. dalgaları izlemişiz, her dalgada içimiz kıpır kıpır! almışız yolları, vermişiz nefesleri derin derin. bir yaşlı istanbul bey amcası varmış, bir de hanım teyzesi aynı vapurda. onlara bakmışız, hüzünlenmişiz gelecekten hayallerle. bir daha öttüğünde düdük, dağılmış hüznümüz, durmuş vapur.
    karşımızdaymış işte, eski bir tren istasyonu. nereden geldiği belirtisiz fısıltılarla inivermişiz vapurun en alt katına. bir bakmışız ki bir tren ve bir şef bizi bekliyor çıkmak üzere denizin derinlerinden dünyanın merkezine. atlamışız, yollanmışız. şef, nereden asıldığı belirsiz bir ipi çekiştirmiş, bu kez de trenin düdüğü ötmüş ince ince. suya, suya giriyormuşuz. korkmuşuz aşk ateşimiz söner diye.
    girmişiz kömür odasına, atlamışız içine o büyük alevlerin olduğu kazanın. oradaki alevler bizimkine katılmış; beyaz bir renk almışız hep beraber. böyle bitmiş aşk maceramız.

    ...

    bu hayaller süsleyecek işte sigaramın dumanında aklımı. sen herhalde uyuyakalacaksın, annen dürtecek ve okula yine vaktinde yetişemeyeceğini farkedeceksin. ben o sırada üstümü giyinmiş, evden çıkmış ve önceki akşamdan sınıftan arkadaşlarla planladığımız sürprizi uygulamaya koymak için bir kırtasiyeden balonlar alıyor olacağım. her gün beraber geldiğim arkadaşıma bugün beraber gidemeyeceğimizi mesajla bildirip otobüse atlayacağım ve okula geleceğim. sense yüzünü yıkamış, gözlerindeki hafif kızarıklıkları kontrol ediyor olacaksın banyoda. sen evden çıktığında ben okula varmış, diğer hazırlıkları kontrol ediyor olacağım. usul usul yürüyeceksin metrobüse, biliyorsun, ilk iki ders boş. metrobüse adım atacaksın, balonları şişirmeye başlayacağız. metrobüs, cevizlibağ'a gelecek. balonların çoğu şişirilmiş. ineceksin, köprüden tramvay durağına geleceksin, belki de otobüs. bineceksin otobüs veya tramvaya, yaklaşıyorsun okula. pastayı sınıfa taşıyoruz, balonlar tamamlanmış, diğer süslemeler bitmiş. durağın önüne geliyorsun, iniyorsun. rüzgar esiyor indiğinde sertçe, bir büzülüyorsun, kendine sarılmaya çalışıyorsun hafiften. okula yürüyorsun. ışıklar kapatılmış sınıfta, her şey tamam.
    okulun kapısından giriyorsun, bahçedesin. birisi camdan dışarıyı gözlüyor, büyük ihtimalle ben. seni görüyorum, içim kıpır kıpır: "geliyor! geliyor!", herkes heyecanlanıyor. pastaların mumlarını yakıyoruz, sen okul binasına girerken. herkes kapının önünde birikmiş, birisi pastayı tutuyor; o ben değilim.

    kapı açılıyor sessizce..

    sürpriiiz!

    iyi ki doğdun (aşkım)..!
    5 ...