kapalı bir mekandayken yağmur yağdığını görünce ne şemsiye ne sapka tek düşüncem kapıyı açıp kendimi evden dışarı atmak atlaya, zıplaya su birikintilerini sıçrata sıçrata ayaklarım ıslansın diye kasıtlı çukurlarda bata çıka yürümek, baştan ayağa ıslanmak isterdim. oysa şimdi yağmur yağarken kulağımda önleyemiyorum izel'in şarkısı çalınıyor ''önce hafif bir rüzgar ardında fırtına böyle başlamış bu ayrılık hikayesi'' şarkının adından bile hazzetmem, anısı da yok ışıklı yol ne alaka hem ben izel sevmem, dinlemem ki senle ayrılık hikayemiz de yok başlangıcımız olmadığından ama bilmem duymak istediğim hüznü eksiksiz yaşatıyor. şapka takmak istemezdim diyorum ya saçlarım yüzüm ıslansın hatta göğe kaldırıp başımı yağmur damlalarını tam da yüzüme isabet ettirmek hoşuma giderdi senden sonra bu böyle değil yüzümü gizliyorum ıslanmak istemiyorum. beynim komutu veriyor, dinliyorum. eller cepte umarsızca nereye çıkacağını bilmediğim sokaklarda yürüyorum, şarkılar mırıldanıyorum tenha yollar arıyorum ki sesimi daha gür çıkartabileyim. bazı zaman dikkatle baktığım yüzler oluyor. tv dizi oyuncularının yüz hatlarını incelediğim, senin yüzüne benzer yanlarını arıyorum, hatta sen gibi saçını 2 vurdurmuş bir adama rastladığımda yüzünü silip seni görebiliyorum ve neden saçlarının uzamasına izin vermediğini en çok üç hafta sonunda yeniden kısalttığını hiç öğrenemeyeceğim, soramayacağım ki.
şimdiyse yapmak istediğin nedir senin ha? ne bu ciğercinin önünde dolaşan kedi tavırları biliyormusun bunu bile beceremiyorsun. ciğerci kedisi dediğin sırnaşır, ayaklarına dolanır, adımlarının yaklaşmasını izler, ellerine bakar, bekler.. o mağrur duruşla nasıl benzeşirmiş ki? ben önden gitmeliyim ki sen arkadan geleceksin. gelip gelmeyeceğini bilmemeliyim ki yüreğim ağzıma gelsin. aa o geldi o diyeyim gözlerim gene kaysın, suratım sanki olmayacak birini, bir starı görmüşcesine şaşkınlıktan eblek bir hal alsın. servisin önüne geçip de durmanın mantığı ne? hele bir de kıl olduğum tavırların var ki? neden durduğuna anlam veremiyorum. benim için mi beklediğin mi var? nasıl anlayacağım ki hep tutarsız hallerin, iki adım öne bir adım arkaya gidip gelip yine gözümün önünde dikilmen istemiyorum bunu yüzüne bakmamak için yollarımı değiştirecekken nerdeyse, burnumun dibine gelmenden hoşlanmıyorum, iyice anla istemiyorum.
kahretsin, kendime de yalan söylüyorum. köpek gibi de istiyorum. arka arka yürüyeceğim nerdeyse peşimden gelip gelmediğini görmek için, arkamdan bakmış olursan bu bakışı yakalamak için. üstüne üstlük sigara içiyorsun önümde sigara kokusundan da, içen de nefret ederim. sen olunca nefretlerimin esamesi okunmuyor. nasıl yakışıyor eline ne kadar çekici gösterebiliyor o nefret ettiğim nesne seni bir paket içse diyorum, izleyebilsem ben de onu ama zehirleniyorsun her nefeste sen yine de içme ve biliyorum sana hiçbir vakit sigara içmeni istemiyorum, bırak şu zıkkımı leş kokuyorsun diyebilecek kadar yakın olamayacağım.
birkaç gündür etrafımda volta atıyor olman, allak bullak etti dengemi bitirdim dediğim aşkını içime yığmışım, gün ışığına çıkmaya hazır, nazır ama sana güvenmiyorum sen de yağmalaya hazırsındır. oyunbozan, soğuk bakışlı adam ne o yoksa oyun mu başlatmak niyetin ipi elinden aldım diye mi bu gelişlerin kukla oynatmak hoşuna mı gitmişti değil mi nasıl gitmesin? yeniden mi istiyorsun vereyim ipi ellerine ama sahne değişti sen bilsen de bilmesen de hala aptalım ellerindeyim evet de iplerim koptu yönetilmek yok bu seferde bir kez daha geçmez ellerine bunu da beceremedin şahanem. sahne senindi, kukla senin, yönetmenlik hikaye ve başrol tabi ki senin olmadı oynatamadın erkek güzeli şimdi yeni çabalardasın görüyorum seni ama aklım yetmiyor çözemiyorum.
bir erkeği istiyorsan öylece duracaksın. sevmezler peşinden koşulmasını sen duracaksın o gelecek diyorlar ya yoksa yaşıyor olabilirmiyim bu formülü senden geçtim diye mi keşfe çıktın, sırt çevirmiyorsun aksine yüzünü açtın bana bak diye sesleniyorsun. yok, gülüşüm yok olamayız seninle ama amacın aklıma girmekse başardın yine galibiyet sende rüyalarıma giriyorsun gene ama bu kez rüya yorumlarına kafa yormuyorum. akıllandığımdan sanma ondan değil, kendime karşı duyduğum suçluluğu katlamamak için yatağımdan anlamsız mutlulukla kalkıyorum, uykumu almış hatta fazlaca uyumuş gibi kızıyorum sonra kendime ama rüyamdasın işte ne yapayım bilinçaltıma da engel olamam ya devreye girdi haliyle ne yapmak istiyorsun sevgili ya uykuya yatır beni, ya bir an olsun kapattırma gözleri arada derede kalmak ne beter şey haberin yok senin. seni söküp atmış, slow parçaları yeni yeni terkedebilmiş, yüzünü resmetmek için vakit yaratmaya çabalamaktan alıkoymuşken kendimi ne yapmak istiyorsun sen şimdi? ummadığım köşe başlarında beliriveriyorsun, kış günü hava ayaz, buzlar sırça sırça sarkmışken damlara o vakit musluktan dondurucu elleri felç eden su akar da yıkarsın ya ellerini, yüzünü hissizleşsir ellerin çok oyalanırsan tenin kızarır. sen şimdi karşımda dikilmekle aynı duyguyu yaşatıyorsun bana hissizim ve felçli kıpırdayamıyorum canım yansa da ellerimi suyun altından çekemiyorum. hiç bir şeyi istemediğim kadar seni istiyorum.