Kürtlerin içinde 'bağımsız Kürdistan' kurmak isteyen küçük bir milliyetçi grup vardı. Başlarında Şerif Paşa'nın bulunduğu itilaf Devletleri ile anlaşarak önce Kasım 1919'daki Paris Konferansı, sonra 10 Ağustos 1920'deki Sevr Anlaşması'nda boy gösterdiler ve Sevr'e, 'Kürt halklarının Türkiye'den bağımsızlık elde etmeleri' yönünde bir madde eklettiler. Ancak bu kadro, Doğu Anadolu'daki Kürt liderler tarafından şiddetle kınandı. Erzincan'dan 10 ayrı Kürt aşiret lideri, Fransız Yüksek Komiserliği'ne, 'Türklerin ve Kürtlerin soy ve din itibarıyla kardeş olduklarını' vurgulayan protesto telgrafı yolladı. Bediüzzaman Said Nursi, Ahmet Arif ve Mehmet Sıddık, Kürtler adına yayımladıkları ortak yazıyla, Sevr Anlaşması'nı lanetledi. Kürt din âlimleri de Milli Mücadele lehinde Anadolu müftülerinin yayımladığı fetvayı imzaladılar.
Lozan görüşmeleri yapılırken Batılı devletlerin Kürtleri 'azınlık' olarak görmekte ısrar etmeleri üzerine ise Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey, 3 Kasım 1922'de Meclis kürsüsüne çıkıp şöyle demişti: "Avrupalılar diyorlar ki, 'Türkiye'de yaşayan akalliyetlerin (azınlıkların) en büyüğü, en kesretlisi (kalabalığı) Kürtlerdir.' Bendeniz Kürdoğlu Kürdüm. Binaenaleyh bir Kürt mensubu olmak sıfatiyle sizi temin ederim ki Kürtler hiç bir şey istemiyorlar. Biz Kürtler vaktiyle Avrupa'nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyla bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz."
Bir sonraki celsede ise Bitlis, Erzurum, Kastamonu, Mardin, Muş, Siirt, Urfa, Pozan, Diyarbakır, Van milletvekillerinin hepsi şu cümlelerin altına imza attılar: "Türk, Kürt bir kütle-i vahidedir. Kürtler, hiç bir vakit Türkiye camiasından ayrılamaz ve bunu ayırmak için hiç bir kuvvetin tesiri yoktur".