birbirlerine karşı açıkça konuşmayan, deyim yerindeyse "herşeyi içine atan" insanların durumuzu özetler...
zamanla şekil değiştiren düşüncelere sevk eder insanı, sevginiz, saygınız kalmayabilir.
sormak yerine yorum yapmayı ve kendinizi onun yerine koysanız bile haklı çıkan kişi "siz" olmayı seçersiniz.
bağırmak kimi zaman, laf çarpıtmak bazen, oturup ağlamak belki ama konusmak herzaman işe yarayan bir yoldur.
ne tavşan olun ne de dağ, konuşmayan o ise sorun, sorunuza cevap alamıyor iseniz siz onun düşündüklerini hesaplayıp kendi kendinize cevap verin, konuşun, o duymazlıktan gelse bile...
o günü, o anı, o durumu kendi kendinize tekrar edin, sizden nefret etmesinin sebebi olan küçücük bir ayrıntı vardır belki de, aslını bilmediği ama "kesin böyle yapmıştır" diye düşündüğü o küçük ayrıntıyı o konuşmalarınızın arasından çekip alacaktır.
işte tam o an sözünüz kesilip, "nasıl yani?" sorusunu duyarsınız ki, artık ipi ucundan yakalamışsınızdır, o kadar öfkeyi ve boş düşünceyi aklında taşıyan bu tavşanı misina ile çekiyormuşsunuz gibi düşünüp, yavaş yavaş, aceleci olmadan ve bol zaman ayırarak kendinize çekmeye başlayın.