insanların tatmin olmalarına dair yazmak isterim ben. söz konusu şahsiyetler kaplumbağaların kabuklarına taş atan arsız çocuklar gibi bana göre. kafasına bir bidon geçirmiş, eline de bir değnek almış, sahil boyunca "hübele hebele gubbili" diye koşuyor. orda başka bi çocuk bi kale yapmış kumdan, bizim ki de koşarken ezmiş o kaleyi. böyle de dengesiz.
konuya dönelim bana kalırsa. tespiti yapılacak bazı samimiyetsizlikler görmekteyim. çünkü açılan başlığa bakarsanız buram buram provokasyonla soslanmış ve en ucuz şekilde piyasaya sürülmüş olduğunu temaşa etmeniz fazla bir vaktinizi almayacak, söz veriyorum! yalnız burada problemli yerler var. bu problemli satırlar "bilmemkaç milyar yılda sadece dört kitap göndermek" şeklinde olmak yerine "bilmemkaç milyar yılda x milyon tane kitap göndermeye ihtiyaç duymak" da olabilirdi! buradaki samimiyetsizliğin perdesini tam bu noktada gözleriyle yırtıyor insan zaten.
burada bir gerçeklik tartışılmıyor, ne şekilde yapılırsa yapılsın kabul etmeyeceği bir durumu ve olaylar kurgusunu nasıl kurarsa kursun kabul etmeyeceği bir varlığı cümlenin konusu haline getirip, gönüllerinde o varlığa olan inancı taşıyanların suratına atılan bir çamur görünüyor açık açık! fakat ben bu çamuru, gönülleri yedi kat arşı aşıp yaratıcıya dokunmuş insanların yüzünde değil, kendi hammaddelerinden yapılmış bu çamuru başkalaştırdıkları insanların suratlarına fırlatma acziyetine düşmüş biçarelerin suratında görüyorum. yakışmıyor da değil, bence çok yakışıyor!
acziyetlerine karanlık katanların reddedilmiş sahih çaresizliklerine!