bir önceki işyerimde odam (evet kendime ait odam vardı lan benim) ofisin en ortalık yerindeydi ve pencereside yoktu. özellikle kış aylarında ofis çalışanlarının yarışarak sigara içmeleri bir dönem hayata küsmeme sebep olmuştur sözlük. şöyle ki: akşam toplu taşıma araçlarında kimileri ile göz göze gelirdik, gelirdikte sonra yüzlerini ekşiterek başlarını diğer yöne çevirirlerdi. anlam veremezdim. otobüslerde yanında ki boş koltuk en son doldurulan hep ben olurdum. ilk başlarda önemsemediğim bu durum şahsımı zamanla rahatsız etmeye içten içe bir kurt gibi yemeye başladı. neden kimse benim yanıma oturmuyor du. şu iki sıra öndeki emo benden dahamı zararsız görünüyordu veya yan tarafta ki amele kim bilir nasıl kokuyordur?! otobüs hareket etmeden evvel binen son yolcu bana doğru yaklaştı gözlerini gözlerime dikti, o gariban adamın yanına otururken bana bakışlarıyla ve jestleriyle adeta şöyle dedi: evet o beğenmediğin amele senden daha kötü kokmuyor! utandım, koltuğumda büzüldüm kaldım, hakikaten 20 saatini kahvehanelerde batak oynayarak tüketen insanlar gibi kokuyordum. Alabildiğine acı ve kesif bir koku. çalışma arkadaşlarım kimi zaman keyif için, zaman zamansa stres atmak için yaktıkları sigaralarıyla kendilerinden çok beni zehirlemişlerdi. sırf bu sebepten o araçlarda ne eva mendes'lerle ne jessica biel'lerle tanışma fırsatını kaçırdım anlatamam sözlük. daha sonra hususi olarak yaptırdığım ve ofiste duvara astığım burada sigara içmenin cezası şu kadar tl dir konulu çerçeve ile de ofiste ayın komiği seçilmiştim ki onuda sonra anlatırım.