Modern hayatın üyesi olan bir köpeğin, Buck'ın, özüne dönüş serüveni; ki acayip sürükleyici ve yer yer feci merak uyandırıcı, mutfağa kül tablası almaya gitmektense yanıbaşımdaki bardağa, çanağa kül döktürecek kadar...kitabın çeşitli karakterleri tarafından Buck'ın bazen biraz dozunu aşan biçimde övülmesi nazarı dikkatimi celbeden tek olumsuz husus. Neyse...olur o kadar.
Jack London bu kitabı yazmaya başladıktan sonra, ne bileyim şöyle yarıladıktan sonra filan, kendisiyle başbaşa kaldığı zamanlarda; havlamak olsun, hırlamak olsun, diş göstermek olsun, vahşi sesler çıkarmak vb. olsun bir köpekleşme sürecine girmediyse ha ben de ne olayum uşağum. yakışır Jack Abi'ye. O ki, leziz bir roman yazabilmek için yeri gelir köpek bile olur, o derece. lakin bir önceki cümlemdeki "bile" sözcüğü ile köpeklere biraz haksızlık ettim. özür dilerim.
Ayrıca bugün doğan köpeklere isim olarak şiddetle öneriyorum bakın: Buck.
(...)
"Sopa kimdeyse yasa odur."
"Demek töre buydu. Dürüstlük sökmüyordu. Bir kere yıkıldın mı, sonun geldi demekti. Öyleyse, hiç yıkılmamaya bakacaktı."
"(...)Amansız ölüm kalım mücadelesinde bir işe yaramayan ve engel olan ahlakının da bozulup yok olduğunu ortaya koydu."
"Çok eskiden ölmüş içgüdüler yeniden canlanıyordu içinde. ehlileşmiş kuşakların kötü alışkanlıklarını attı üzerinden."
"Ya efendilik edecekti ya kölelik. merhamet ise güçsüzlük belirtisiydi."
"Yaşamın doruğunu belirleyen ve ötesinde başka yücelik bulunmayan bir büyük kendinden geçme vardır. Ve yine yaşamın öylesine bir çelişkisi vardır ki; bu kendinden geçme, bireyin en yaşam dolu olduğu anda, yaşadığını tamamen unutmasıyla gerçekleşir. Bu kendini kaybediş bu yaşamı unutuş, benliğinden sıyrılıp bir alev tabakasına dalan sanatçıda; bombalanmış bir alanda savaş çılgınlığına kapılan ve düşmana aman tanımayan askerde görülür. işte Buck da, sürünün başını çekerek, eski kurt çığlığını haykırarak(...)o kendinden geçme, o her şeyi unutma noktasına geldi."