kültürel değerlerimizi ne zaman kaybettiğimizi hatırlayamıyorum. yüreğimin yanmasının sebebi ise, medeni bir insan gibi konuşmayı beceremeyen bir şahıs tarafından yönetilmek değil, benim 'kültürel kazanım' olarak adlandırdığım şeylerin bu şahısın yönettiği parti tarafından canlandırılması.
acıyor, evet, düşündüğü için cezalandırılan, hapislerde çürütülen, vatandaşlıktan çıkarılan insanları görmek, insanların eşitliği uğruna gururunu hiçe sayan insanlara pislik muamelesi yapılması beni üzüyor.
bu oratoryonun parçalarını dinlediğimde, gözümün önüne nazım hikmet geliyor benim. genco erkal'ın büyük bir hayranı değilim, ya da oratoryoyu müziksel açıdan eleştirebilecek kadar yeterli kapasitede görmüyorum kendimi, ama benim gözlerim doluyor bu oratoryoyu dinlerken, içim yanıyor.
düşünebiliyor musun, 10 yıl önce şeriat gelsin artık diyen adamlar bugün bizi demokrasi sözcükleriyle yönetiyorlar, belki de türkiye'nin en büyük müzisyenlerinden biri hakaretlere, sataşmalara ve iftiralara uğruyor, biz sesimizi çıkaramıyoruz. bu ülkenin kültür bakanı bir televizyon şovunda bu insanlara hakaret ediyor, nazım hikmet oratoryosunu hiçbir çıkar gözetmeden insanlara iftira atabiliyor.
bu insan son altı yıl içerisinde 2 büyük oratoryo, 2 büyük senfonik eser, 1 keman konçertosu, 2 piyano konçertosu, 5 solo piyano eseri, 1 bale müziği, 2 Bach uyarlaması, 4 film müziği, 1 tiyatro müziği bestelemiş olsa da, dünya üzeri 42 memlekette 326 şehirde yaklaşık 700 konser verse de, 10 CD, 2 DVD, 12 NOTA oluştursa da fark etmez.
çünkü o düşünüyor. ve nazım hikmet oratoryosu sessiz bir şekilde almanya'ya götürülmüyor. türkiye'den çıkan en ünlü şairin, en ünlü müzisyen tarafından yapılmış oratoryosu...