durdurmuşsunuz siyahı, mavinin biraz ötesine uzanmış kıvılcımlar çıkarmışsınız. bir gemiyi süzülen ateş korları içinde gökyüzünün esrarlı bulutlarına terketmişsiniz belki de. geminin suya dokunduğu noktalara hayaller sürmüşsünüz kekik kokulu. düşlerinizin ressamını bir gecenin yıldızlara bakan rıhtımında gönlünü besleyen zarif kuşlarla başbaşa bırakmışsınız işte. garip sinyaller almışsınız hayatınıza dair, bu diyarın tonlarını tertemiz bir yorgan eşliğinde hislerinizin üzerine örtmüşsünüz, ne bileyim!
vicdanınızın iki heceli süzülüşünü bir saatin atmayan yelkovanına mı sakladınız siz insanlar! hani siyahı silmiştik kalplerimizden hep birlikte? hakikate ulaşmak için canlarımızı bir biatın kumdan satırlarına terketmiştik o çöl gecesinde? kalplerimizi avucuna bırakmıştık da gözlerimizden yaşlar dökerek sözlerimize gecenin soğuk havasına birer birer indirmiştik darbeler halinde! kuşlar da şahit oldu söylediklerinize gökyüzünün engin karanlığını dolduran ay ve yıldızlar da!
şimdi sözlerinizi unutmuş gibi davranmanız neden ey insanlar! yığınların arasında kalplerinizin üzerine basarak yürümeniz neden? neden yüzlerinizdeki nurun güzelliğini bir parça siyah boyanın cazibesine terkettiniz? var mıydı bunun geçmişe uzanan, gelecekte kanat bulan bir açıklaması? sayfalar halinde yazmamış mıydık bir çocuğun kalbindeki masumiyeti sonsuza kadar gönlümüze yerleştireceğimize dair?
sözlerinizi tutmanız için geç değil biliyorsunuz. halen ruhunuza yayılan o alemlerin sahibi olan varlığa olan aşkı müşahade etmeniz mümkün! bir yelken çizin gönlünüze ve o'na dair yolculuklara çıkarın kalbinizi!