iç hesaplaşma

entry19 galeri
    5.
  1. * bu entry paranoia'nın iç hesaplaşmasıdır *

    iyi mi, kötü mü olduğun konusunda kafa yorman bile iyi olduğun anlamına gelir. Mutlak iyi ya da mutlak kötü elbette yok. içindeki iyiyi büyütmeye çalışan herkesse iyi. Eylem mi niyet mi derseniz; niyet derim ben aslolan. iyi niyetle yapılmış hiçbir şey acıtmadı benim canımı. Acıtsa da onu yadsımayı bildim, onu görmemek zor olmadı. Ama en mutlu edecek hareket bile, samimiyetine inanmıyorsam gülümsetemedi yüzümü. Sevgiyle atılmış bir tokat, bir yalanı örtbas edilmek için alınmış bir demet çiçekten daha kıymetli!

    Kızmayın feministler, kimseye örnek olmasın benim yazdıklarım, kimsenin modeli değilim. Olmayayım da zaten.

    18 yaşından küçükler okumasın beni.

    Eskiden -gencecikken- pek severdim kendimi. Her şeyi doğru yaptığıma inanırdım. Aslında yapardım da. Her davranışım etik, her düşüncem mantıklıydı. Hiçbir şeyden korkmaz, aklıma koyduğum her şeyin üzerine giderdim. Uzun yıllar böyle yaşadım. Çok mutlu olmadım belki ama çok huzurlu oldum. Sevdim kendimi. Huzuru tanımlamam istense; huzur insanın kendini sevebilmesidir derim.

    Yıllar geçti, herkesin yapamayacağı şeyler yaptım. Çok şey öğrendim, unuttum. çok yer gezdim, kürkçü dükkanına döndüm. çok insan tanıdım, kaybettim. ve -tabii ki- ne adamlar sevdim, zaten yoktular.

    Bir gün durdu hayat. Aslında duran hayat değildi, benim hayati fonksiyonlarımdı. Yok, solunum, dolaşım değil. Mantık. Duran mantığımdı. Kaybolan isteğim, hırsım, azmimdi. Biten kendime olan sevgimdi -ki bunu çok sonra fark ettim-.

    Her şey tepetaklak oldu. Düşünce bitti, içgüdü başladı. Süperego'mu çıkarıverdim aradan, kaldık id'imle baş başa. Ve başladık gezip tozmaya. id'imin götürdüğü yere gittim. Sağolsun yıllardır içimde saklı duran, birikmiş tüm temel içgüdülerimi çıkardı ortaya. Aylarca gezdik, nerde akşam orda sabah. içtik, dağıttık, güldük eğlendik, sevmeden seviştik, sevenleri kanattık, sevmeyenleri siktir ettik. Ama hiç ağlamadık. Vardı bi tuhaflık, düşünmediğimiz için anlayamadık.

    genelde mutluydum, ama huzur yoktu. Arasıra alkolün etkisinin geçtiği ya da tavan yaptığı zamanlarda bir suçluluk ya da pişmanlık hissi çökerdi içime. Neyi yanlış yaptığımı anlayamazdım. ne dışardan bakabilirdim kendime, ne de içerden. Ortadaydım. En olunmaması gereken yerde. Ne objektif olabilirdim, ne de subjektif. Uyudum böyle zamanlarda. Unutayım diye. Ve gerçekten de unuttum. Hypnos kesinlikle tanrıların en yücesidir. Thanatos alınmasın. Yok etmeden unutturmak daha büyük maharet.

    Var olan hiçbir şey kaybolmaz bilir misiniz?

    Ben de kaybolmadım. Çok istedim, ama olmadı. Kaç kez öldürdüm kendimi düşlerimde, yazılarımda, ama gerçekte öldüremedim. Yalan söylemeyeceğim; cesaret edemedim. Eskiden cesurdum ben, söylemiş miydim? Bu arada; ölmeyi becerebilen adamları sevdim. (bkz: cesare Pavese) Kadınları daha çok. (bkz: Janis joplin)

    Şimdi her şey bir kez daha değişiyor. Huzuru özledim ben. Kendimi sevmeyi, kendime saygı duymayı. Yalansız dolansız, çetrefilsiz, ihanetsiz yaşamayı özledim. Sevişemiyorum artık sevmediğim adamlarla. Huzur bulamıyorum artık güvenmediğim kollarda. Gözlerimi kapattığımda aklımdan geçenlerden korkmak istemiyorum. Başımı yastığa koyduğumda nefesim daralsın istemiyorum. Bütün gece göz ardı ettiğim gerçekleri tekrar gün yüzüne çıkaran rüyalar görmek istemiyorum. Yarın yanımda kimin olacağını merak ederek yaşamak istemiyorum. Tek bir yürek istiyorum, temiz bir yürek. Başımı omzuna koyduğumda -onun- aklından geçme ihtimali olanlar beni ürkütmesin. Geçmişi onun olsun. Eylem değil, niyet diyorum yine. Sadece güveneyim.

    Bileyim ki artık yeni sözler söyleme zamanı. (Yeni bir söz söylemek için ölmek mi gerekir?)
    3 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük