Milli Mücadele'de çok kara Fatma vardır. Ama bunların en ünlüsü Fatma Seher (Erden) hanımdır. 1878'de Erzurum'da doğan fatma Seher kocası Derviş Efendi'nin ölümünden sonra Edirne'ye göç etmiş, izmit cephesinde erkeklerden daha kahramanca savaşmıştır. Hikayesine ilk kez Yeni inci gazetesinin Temmuz 1338 (1922) tarihli sayısında "Kahraman bir Mücahidemiz Fatma Hanım" başlıklı makalede rastlarız. Gazete H.M. imzasıyla çıkan yazıda, "Bu fedakar valide, Türk kadınının yalnız kahramanlar yetiştirmekle kalmadığını ve icab ederse bir dişi arslan gibi bizzat yurdunu müdafaa edebileceğini ispat etmiştir. Ne olursa olsun böyle bir silah omzundan aşağı, fişeklere sarılı, belinde uzun kaması ve tabancasıyla dağlı bir yiğit kıyafetinde bir Anadolulu kadın, ilk defa görülünce, insana evvela derin hayret hissi veriyor. Sonra bu hissiyat yavaş yavaş bir kahraman karşısında duyulan hürmet ve ta'zim hislerine karışıyor ve insan ne büyük bir milletin evladı olduğunu o vakit gurur iftiharla duyuyor..." diye başlar anlatmaya Kara Fatma'yı.
Kara Fatma 1944 yılında kaleme aldığı hatıralarında kendisine Kara Fatma adını, eylül 1919'da Sivas Kongresi sırasında karşılaştığı Mustafa Kemal'in verdiğini anlatır. Bu olaydan sonra Fatma Seher Hanım istanbul'a gitmiş, oradan Topkapılı Pire Mehmet ve Laz Tahsin'le birlikte 15 kişilik bir birlik oluşturarak izmit Cephesi'nde Gülbahçeli Murat Ağa'nın emrine girmiştir. Murat Ağa'nın yardımı ile birliğini 743 kişiye çıkaran Kara Fatma, Halit Paşa'nın kumandasında kahramanca savaşır.
Fatma Seher Hanım, 1 Mayıs 1922'de Meclis Başkanı Kazım (Özalp)Bey, Van mebusu Hasan (Hakkı) Bey ve sovyet Rusya seferi Aralov Yoldaş'ın bulunduğu 1 Mayıs işçi bayramında (kendisi çiçek bayramı der) girdiği bir atış müsabakasında üsteğmen rütbesiyle ve işlemeli gümüş bir sigaralık ile ödüllendirilimişti. Aralov hatıratında "Fatma Çavuş kısa boylu, zayıf, enerjik yüzlü, kara gözlü bir kadındı. Fatma'nın sırtında siyah bir ceket, altında çizgili bir eteklik vardı. Belindeki geniş kuşağında tüfek mermileri, kama, omzunda da kayış görünüyordu. Başını bir yemeni ile sarmıştı.
Kara Fatma kendi hatıralarında "Vatanın büyük kurtarıcısı Ebedi şefin layık olmadığım büyük iltifatı beni son derece sevindirmişti. Esasen bütün emel ve arzum yapmış olduğum hizmetten hiçbir menfaat beklemiyordum. Bu itibarla taltif edilmiş olduğum rütbemin mukabilinde verilecek maaşımı Kızılay'a terk etmekle son vatani görevimi yaptım".der ama bu yüce gönüllüğü kendisine pahalıya mal olacaktır. 5 Temmuz 1923'te Tanin gazetesindeki bir haberden sonra kara Fatma'dan haber alınamaz. Yedigün dergisinin muhabiri Mekki Bey, Kara Fatma'yı 1933 yılında istanbul Galata'daki Rus Manastırı'nda bulur. Derginin Ağustos 1933 tarihli 22. sayısında yayımlanan mülakattan Kara Fatma'nın, Milli mücadele sırasında bir çatışmada iki elini ve akli dengesini kaybeden kızının çocukları ile birlikte nasıl bir sefalet içinde yaşadığını öğreniriz. 55 yaşındaki Kara Fatma yerde, torunları ise tahta kerevetin üzerine serili çuvalın üzerinde yatmaktadır. "iş bulamıyorum ki...Kapıcılık kolculuk bulsam...Çöpçülüğe de razıyım. Kızımla torunlarıma bakayım.." der öfkeli be kırgın bir ses tonuyla. Bir eliyle göğsündeki istiklal madalyasını gösterir ve "bütün sefaletimi unutturan, beni yaşatan bu istiklal madalyasıdır, açım ama şerefliyim! der. Mekki Bey gördüklerini sütunlarına yansıtsa da hayırsever insanlara sesini duyuramaz. Kara Fatma'nın yoksulluk içindeki yaşamı yıllarca sürer. 1944'te içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyı azaltmak için hatıralarını yayınlamak zorunda kalır. 66 yaşında yeniden hatırlanıp Defterdarlık'ta bir işe yerleştirilir. Bu da derdine çare olmaz. istanbul Şehir Meclisi üyesi Yekta Ragıp Önen'in çabalarıyla bir miktar daha para toplanır ama yeterli olmaz. DP Kars mebusu Tezer Taşkıran ve Rize mebusu izzet Akçal'ın konuyu TBMM gündemine getirmesi üzerine, 22 Şubat 1954 tarihinde Fatma Hanım'a 170 lira 'ömür boyu' maaş bağlanır ama Kara Fatma'nın ömrü bu maaşı almaya yetmez. Kara Fatma 2 temmuz 1955'te istanbul Darülaceze'de vefat eder ve kasımpaşa'daki (Şimdi var olmayan) Kulaksız mezarlığına defnedilir. (Zeynep Kutluata,Sabancı Üniversitesi'nde 2006 yılında kabul edilmiş lisansüstü tezi,Taraf Gazetesi,8 Mart 2009)
Başka bir ülkede olsa adına heykel dikilecek kahramanlarımızı sefalet içinde öldürüyoruz. Amerikan süper kahramanlarının olmayan hayatlarının hikayelerini ezbere biliriz de kendi gerçek süper kahramanlarımızı tanımayız. Başka milletlerin kahramanlarının hikayelerini sinemalarda seyrederiz de kendi kahramanımızın adı bir böceği çağrıştırır sadece.