Kadınlar erkeklere göre büyük eserler vermemiştir tarihte, bu çok net görülen bir gerçek. istenildiği kadar örnek getirilsin, bu örnekler ancak deniz yanında küçük bir göl gibi kalır. işin en ironik yanı da "büyük eserler yaratan kişileri kadınların doğurduğunu" söyleyen, onları savunmaya çalışanlardır. ironiktir, çünkü kadınların erkeklerle eşitsizliğini devam ettiren tam da kadına ana olduğu için değer verilmesidir. Kadın her şeyden önce bir birey olduğu, bir insan olduğu için değerli olmalıdır, ana olduğu için değil. Kadına değer vermeyi, onun ana olmasına indirgeyen zihniyet devam ettikçe, tarihin kontrolü erkeklerin elinde olmaya devam edecek. Tarihsel olarak günümüzde kadının bir çok hak kazandığı doğrudur, bu nedenle son yüzyılda kadınlar hiç olmadığı kadar insanlık tarihinde daha özne konumunda olmuşlardır(ilkel komünal dönemi saymazsak), fakat halen çok yetersizdir. Gerçek anlamda bir eşitliğin sağlanması ancak kadınların üretimde eşit pay alması ile mümkündür. Gerçek anlamda eşit pay alması ise, kadının anneliğinin dikkate alınarak, ona ciddi haklar verilmesi ile olur. Bir anlamda çok değerli bir işlev olan anneliğinin, kadının üretimdeki payının azalmasına neden olacak etkilerinin en asgari düşeye çekilmesi gereklidir. Bu nedenle üretim koşullarının kökten bir şekilde değiştirilmesi, emeğin olduğu her yere kreşler yapılması gerekir. Kadınların ekonomik açıdan eşit durumda kalması için ise hamilelik dönemlerinde onların ücretli izin haklarının olması ve çocuğun bakımı için gelirden ekstra pay almaları gerekir. Eğer bunlar sağlanmazsa, istenildiği kadar kanun çıkartılsın, istenilidği kadar kadın hakları savunulduğu sanılsın, gerçek hayatta kadın-erkek eşitliği sağlanamaz, kadının tarihteki etkinliği erkekle eşit düzeye ulaşamaz. Kadının anneliği her zaman onun erkekle eşit bir birey olmasına engel olur. Kadın-erkek eşitliğini savunan temel anlayışın, "cennetin anaların ayağı altında olması" fikrinden, devrimci bir sıçrayışla "cennetin emeğin ve emeğin sonucu olan ürünün kadınla erkeğin eşit paylaşmasında olduğu" fikrine ulaşması gerekir.
Bu üretim koşullarında, kadın ne kadar çok çocuk sahibi olursa, o kadar erkeğin gerisinde kalmaya mecburdur. Kadının özgürlüğü ve eşitliği, diğer bir çok özgürlükte olduğu gibi yaşamın altyapısı olan üretim ilişkileri ve üretim biçimine temelden bağlıdır. Bu üretim koşullarında, erkek işçi ne kadar sömürülüyorsa, kadın anneliği yüzünden iki kez sömürülmeye mecburdur. Sömürünün emek aleyinde devam etmesi, aslında kadının da iki kat sömürülmesinden başka bir şey değildir. Haklar verilmez, alınır. Her daim böyle olmuştur. Bu nedenle insanlık tarihinin en büyük eserinde, yaşamın altyapısının devrimci bir şekilde dönüştürülmesinde, kadınların en az erkekler kadar emeği olmak zorundadır, olacaktır.