hiç ölmeyecek zannedersiniz.
bir gün bir bakmışsınız babanız size ben kanserim oğlum diyor.
dünyanız başınıza yıkılır o anda. "koskoca babam o benim ya nasıl hastalanır nasıl ölmenin eşiğine gelebilir" dersiniz ilk şoku atlatana kadar.
gün gelir acı bir şekilde babanız vefat eder. ilk önce kendinizi kaybedersiniz cam, kapı, pencere, duvar, dolap farketmez sinirinizi çıkartmak için hırplarsınız çevrenizdekileri ve kendinizi. ilk bir iki gün sarhoş gibisinizdir. anlamazsınız,anlayamazsınız. sonra sonra anlarsınız artık babanız yoktur, bir daha gelmeyecektir. bazı zamanlar sanki işten gelecekte "ne yatıyon lan kase! baban geldi elini öpsene" diyeceğini sanırsınız.
ama yoktur artık, meçhuldür nerde olduğu, ne yaptığı. hayatınızın geri kalanını onsuz geçirmek çok ağırdır. muhtemelen insanın hayatta yaşayabileceği en acı ve ağır duygudur bu, artık buna alışmanız bununla yaşamanız gerekmektedir. artık en ufak bir sorunda bile size kol kanat gerecek bir babanız yoktur. o sizin ilk kahramanınızdır. hani derler ya "ölecek adam değildi" diye işte onu hergün düşünürsünüz. sokakta, dışarda yaşlı adamları görürsünüz seksen doksan yaşında. dersiniz bu dünya ne kadar adaletsiz. neden benim babam genç yaşta öldü neden. ama bu süreçler de geçiyor merak etmeyin.
belirli bir zaman geliyor alışıyorsunuz. artık ara sıra düşlerinize giriyor. o günler çok kötü oluyorsunuz sinirleniyorsunuz her şeye, hayata küfür ediyorsunuz. ama ne de olsa o artık yok kendinizi yerden yere atın bağırın çağırın artık o yok.
eğer babanıza ulaşabilecek uzaklıktaysanız gidin içten bir şekilde sarılın şöyle sıkı sıkı babanız anlamayacaktır belki de gülecektir "noldu bizim haytaya, yine birşey mi istiycen len" diye ama siz beni dinleyin, hayat çok kısa neyin ne zaman olacağı hiç belli olmuyor. elinizde ise babanızı ve annenizi bir kere bile üzmeyin. yanınızdakilerin kıymetini onlar olmayınca çok acı bir şekilde anlıyorsunuz.