emek konusunda bir sorun yaşanmakta. siz bir işletme açtığınızda sermaye koyarsınız. amaç nedir; mal ve hizmet üreteceksiniz ve elbette kâr edeceksiniz. ortaya sermaye koyduğunuzda bu sermayeyi kaybetmeyi de göze alırsınız. bu risktir ve azımsanacak bir şey değildir. ister emek diyin ister demeyin ama ortada bu gerçek var. bunu ister birey alsın, ister sosyalist bir toplumda devlet alsın farketmez, ortada bir risk vardır. kaybettiğinizde siz tüm sermayenizi kaybedeceksiniz, işçi sadece işini kaybedecek. emek kafa ve kol diye birini diğerine üstün kılarak ayrılmaz zaten. bunlar yapay şeyler. dünyada böyle bir problem yok. eşitlik diye bir problem de yok. çünkü ekonomik eşitlik yok. hiçbir sistemde olamaz (bir doktorun bir ameleyle benzer seviyelerde kazanması belki eşitliktir ama düpedüz de adaletsizliktir).
eşitlik, sistem ve onun açıklarıyla ve o sistemdeki bireylerle ilgili bir sorun. diyelim ki mükemmel uygulanmış, otoritesi tamamiyle insancıl ve hakkaniyetçi (bkz: bulursanız bize de gönderin) bir sosyalist sistemdesiniz ve devlet, emeğin karşılığını düzgün paylaştırıyor. bunu anlayabilirim. ama böyle bir uygulama yok. çin'e, daha öncesinde rusya'daki sosyalist adıyla anılan uygulamalara baktığınızda buradaki sistemde paranın paylaştırılmadığını kör göz bile görür. hadi kapitalizmde düzenbaz işverenler var da parayı onlar yutuyor, kısmen haklı olarak attık suçu onlara. peki diğerlerinde bu ortak kazanç nereye gidiyor. onların işçileri kapitalist sistem içindekilere oranla daha az kazanıyorlar. gerçi ne kadar sosyalist kalabildikleri de tartışılır ya. bazı büyük şirketler oralarda ucuz emeği kullanıyorlar bolca. kısa ve öz şudur: kapitalizm karmaşıktır, dengesizdir. orada işini yürütebilen haksız kazanç elde edebilir falan filan, ama bu sistemi düzeltmek yerine, ne bugüne dek doğru dürüst uygulanabilmiş, ne de kanımca asıl problem sistemin çarklarında değil de otoritede olduğu için düzgün uygulanamayacak bir sistemi önermek bana hiç akılcı gelmiyor.
eğer bireylerin haksız kazanç elde etme çabasını bir yana bırakıp düzgün işleyen bir kapitalist sistemi konuşacaksak arkadaşlar, öcü gibi görülen patron kavramını unutacağız. devletin yükünü üstüne almış rekabet içinde büyüklü küçüklü işletmeler vardır. bu işletmelere sermaye sağlayan ortakları vardır. bunların kazançları para dolandığı için tüm sisteme akar. yani işçiler çalışır para da patronun cebine gider diye bir şey yok. işletme çalışacak ve üretiminin karşılığı tüm havuza akacaktır. tüm sistem döngü içinde olmalıdır. elde edilen kâr dönüşüme girmelidir.
ayrıca bu iş sadece sermaye koymak da değildir. bu bir yönetim işidir. sizin yerinize bu işi daha ehil olanların yapıyor olması sizin değerinizi alçaltmaz. siz olmasanız o işletme olmayacak. işletme sermayedir ve sermaye sizsiniz. siz devletin yapacağı bir şeyi üstleniyor ve merkezi otoritenin yükünü alıyorsunuz.
işletme kurmanın amacı üretimdir. yani topluma hizmet ederek kâr etmektir. bunu unutup sanki işçileri çalıştırıp onların kazandığını yiyen bir şeymiş gibi görmek abartıdır, yanlıştır. önemli olan bu işin hakedene hak ettiğini veriyor olmasıdır. işçiler kapitalist toplumda piyasa dengesinde emek-kazanç döngüsü tutturabiliyorlarsa işletme sahibi üzerinde hiçbir hakları yoktur. buradaki varolan haksızlıklar kapitalist sistemin dengesiz halinden kaynaklanır. rekabet serbest olduğu için, manipülasyon kolay olduğu için, sadece parayla para kazanmak mümkün olduğu için adaletsizlik, işsizlik ve gelir dağılımı problemleri had safhaya çıkabilir. bunlar olması idi kapitalizmi baş üstü ederdik zaten.
aynı işi devlet kurumu altında yapmanız size ne fark getiriyor işçi olarak anlayamıyorum. sizi devlet de sömürebilir. hatta merkezi otorite olduğu için, tek denge unsuru olduğu için çok daha meyillidir bu işe. bunu da sosyalist uygulamalarda görebiliriz. örneğin çin'de işçi emeğinin karşılığı düşüktür. neye göre düşüktür dünya şartlarına göre. hem yeterince özgür bir toplum olacak hem de dünya şartlarının bu kadar altında bir emek karşılığı ile işçi çalıştıracaksınız, bu mümkün değildir. onun içindir ki sosyalist olduğunu iddia eden tüm toplumlar açık baskıcı rejimlerle idare ediliyorlar. hatta dışarıdan yalıtılmış biçimde. dünyanın hiçbir yerinde internet'e yasak konulmuyor ama çin'de konulabiliyor.
bir de komünist düşünce yapısına sahip arkadaşların çoğunda gördüğüm bir durum var. hemen hemen tüm zenginleri * şerefsiz olarak nitelendirirler. evet biz milyon dolarlar görmedik hiç, ama bu milyon dolar kazananların hep de haksız kazandığını göstermez. kendi adaletsizliğimizi onların üzerinden çıkarmanın anlamı yok. adaletsizlik çoğu zaman onlardan kaynaklanıyor olabilir. ama bu hepsinin haksız kazanç elde ettiğini göstermez. burjuva falan bunlar hikaye.o sermaye koyan adam saf emekle ölçülecek bir iş yapmıyor, o adam zaten işletmenin kendisi. 50 milyon dolarlık bir işletme açmışsanız 50 milyon dolar kaybetmeyi göze almışsınız demektir. ve ortaya 50 milyon dolar koymuşsanız oluşturduğunuz işletmenin o sermayeye değecek üretimi ve kârı elde etmesi lazım. kâr sadece işletmenin kazancı falan değildir. kapitalist sistemde tüm ekonominin kazancıdır. tam anlamıyla bir diyalektik işliyor burada.
şimdi gelelim asıl konuya. sistem mistem hikayedir. sistemlerden çok bireyler önemlidir. durumu komple değiştirmek olayı değiştirmeyecektir. birileri aymazlık ve umursamazlıkla adaletsizliğin taşlarından biri olabilir. bu nitelik bireyin niteliğidir. bu adamı hangi sisteme koyarsanız koyun çalıp çırpacaktır. illegal yollar arayacaktır.sistemler buna asla çare değildir. bunlar hep olagelecektir. sosyologların, ekonomistlerin, siyasetçilerin bütün işi bu delikleri tıkayacak çareler üretmektir. insan hür ve eşit bir yaşamdan başkasını istemeyen bir makine değildir ve onu makine sayacak her sistem en başında hata yapmış demektir. insan bencildir, tamahkardır , ahlaksızdır. eğer bunlar olmasaydı bu kadar değerli olmazdı.
sınıfsız, devletsiz hür ve eşit bir düzen idealisttir ama realist bir varsayım değildir. tam anlamıyla olanaksızdır. bunlar hoş, ama bunları karşıtlarından bağımsız kıldığınızda anlamsız birer laf kalabalığıdır. herkes eşitse eşitlik anlamsızdır. ve insanın tabiatına aykırıdır. insanın tabiatı dengeyi sevmediğini göstermiştir. başka bir açıdan bu durum bir denge durumu değildir zaten. böyle bir toplumun büyük yığınlar halinde olabilirliği mümkün değildir.
ek olarak karl marx'ın ekonomik teorilerinden, sosyolojik tespitlerine kadar her düşüncesinde yaşadığı dönemi yok sayamazsınız. ki o dönem sanayi devriminin ve kapitalizmin bütün zararları ile ortaya çıktığı bir dönemdir. proleterya açıkça ezilmektedir. bugün sahip olduğu hakların tamamından yoksundur. karl marx buna karşı bir duruş geliştirmiştir doğal olarak. bugün ise hâlâ işçi sınıfı hakettiği yerde değildir ama aynı kapitalist toplumlarda o gün hayal bile edilemeyecek haklara sahiplerdir kağıt üstünde. bana bunlar işlemiyor diyerek itiraz edebilirsiniz. doğrudur da, ama tamamen değil. örneğin grev ve sendika hakkı sayesinde bugün bu ülkede bazı işçilerimiz, kamu görevlisi müdüründen daha fazla kazanmaktadır. orta ve alt düzey memurlarımız ise devletin otoritesine boyun bükmek zorunda kaldıkları için de işçilerin altında kazanmaktadırlar. bunlar kolay işler falan değil arkadaşlar, kimsenin elinde sihirli bir değnek yok, keşke olsa ama yok. teoriler çoğu zaman pratikte işlevini yitiriyor. atacağınız her adım aslında puslu bir hesaplanamamazlık ya da kestirilemezlik koridoruna doğru atılıyor.
unutmadan, server tanilli'nin * "21. yy sosyalizmin çağı olacaktır" söylemleri de arada karşımıza çıkar. gelecek sosyalizm çağıdır diyor da neye göre diyor. eğer köklü bir değişiklik gelecekse, bunu kim gerçekleştirecek? siz batı da insanların işler bu minvalde yürürken kapitalizmi bırakıp sosyalist bir düzeni seçeceğini neye göre varsayıyorsunuz? eğer bu batı da değil de doğu da olacaksa, pek de bir şey farketmeyecek demektir. orada bu tarz denemeler vardı zaten. ve japonya ya da güney kore ya da malezya gibi ülkeler batıdan daha fazla kapitalist eğilimliler neredeyse. ve hızla büyüyorlar. çin dediğiniz yer size göre zaten sosyalist değil artı olarak bugün serbest piyasada abd'nin tozunu attıran bir ülke. rusya denedi olmadı, kabul edilmiyor, uygulanamadı falan deniyor. afrika zaten sömürüleceği kadar sömürülmüş, orada bir şey olsa da dünyanın umuru olmaz. hatta biz günleri de tüketiyoruz yavaş yavaş.şimdi olay bu iken, bu halklar bu kadar kapitalist eğilimli iken ve özellikle batıda işler büyük oranda yolunda iken, niye sosyalizmi arasınlar? ayrıca son yüzyılda kapitalizm o kadar köklü yerleşmiş ve öylesine derin bir kılcal damar sistemi kurmuş ki, buna darbe vurmak sadece daha fazla kaos getirir. böyle köklü değişikliklerin olacağı düşünmüyorum.olacaksa birşeyler, kapitalist sistemlerde çalışan kesime dönük sosyalist eğilimli revizyonlar olacaktır ya da var olanlar daha kavileşecektir ve bugüne dek de böyle olmuştur zaten. dünyada özelleştirme öyle büyük oranda yapılmış ki, sistem tamamen devlet elinden çıkmış (kapitalist sistemde devlet işleyen hareketli piyasaya göre hantaldır, bu yüzden de özelleştirme kaçınılmazdır), serbest piyasa ekonomisi kökleşmiş. bunları kim değiştirecek, niye ve en önemlisi nasıl değiştirecek soruları bu büyük iddiaya sorulmayı bekliyor.
ben de şirinler (s* m* u* r* f*) gibi yaşamayı isterim. hatta bırakın istemeyi bayılırım. ama bir kaç sorunumuz var. birincisi öyle şefkatli bir şirin babamız yok ve nerden buluruz onu da bilmiyorum. ikincisi etraftaki kimse(ki onlar olmazsa anlamı yok) şirinler gibi iyi niyetli ve uyumlu gözükmüyor. bir de evleri mantardan yapmamız pek mümkün olmayacak galiba.
ben bir kez daha başa döneceğim ve söz konusu olacak hiçbir siyasal ideoloji tartışmasız haklı çıkacak bir biçimde savunulamaz diyeceğim. hepsinin teoride düşünceye uygun düşen ya da düşmeyen yanları var. ama varlıkları insan aklının ürünü, bunu unutmayalım ve son derece karmaşık olan insan ve yaşamı ile kıyaslandığında bu varlıkları son derece cılız. hele de teoride varolan şey pratikte uygulanmaya geldimi hiçbir zaman ortaya doğru dürüst bir şey çıkmıyor. çünkü insan faktörü herşeyi anlamsızlaştırıyor. dünya hızla değişiyor artık ve üretilen çözümler çok kısa süre işliyor. bugün işe yarıyor yarın yaramıyor. sosyalizmi, komünizmi bu kadar sayfa eleştirdik ya da övdük; belki hiç düzgün bir biçimde uygulanamamış, belki de zaten uygulanabilir değil. bütün bunlar bir yana, dünden bugüne hakim olan kapitalist sistemdeki çalışanlara dönük bir çok iyileştirme sosyalist fikirler olmasa idi bu denli hızla, belki de hiç olamayacaktı. bu açıdan yapacağını yapmış ve yapmaktadır sosyalizm. bu da bizi, farklı düşünenlerin olduğu bir dünyanın her durumda alternatifine göre daha anlamlı bir dünya olduğu sonucuna götürür.
not: yıllar yıllar önce yazdığım bir yazıydı. bir daha uğraşmak istemedim.