Güneşine veda et çiçeklerin solarken. Üstünden karanlıklar geçerken ülkenin. Vedalaşırken umutla yaşam. Ve sessizliğe göz yumarken aydınlık...
Kanayan ellerin var artık dikenli tellerine takılan. Paslı matemlerle yüz bulan. Kendini kendinden ötede arayan. Ve her kayboluşunda, bir adım sonrasını düşünüp ayağa kalkmaya çabalayan...
Yağmurunda ıslanıp kaçışırken hayallerin, sen de damlalar gibi düşüyordun elbette. Bilmezsin. Farkında değildin boşluklara çarparken. Göremedin yüzün dönükken gökyüzüne. Bir umut zannettin yaşamı, kaçış ararken mavide. Fütursuz cümlelerde ölüverdin işte. Ve kayboluşunun orta yerinde mahvoldun...
Sonra armağan oldun toprağa, kemik kemik, ilik ilik.. Kan bedene, beden doğaya doyarken. Yaşamın soğuk bir taşa dokunurken yalnızca. Sen, sen olmak zorunda kalmadığın anda.
O an bana geldiğinde tek dileğim şu olmalı: Toprağım bol olurken varlığım yok olsun. Ölüm yaşadığımsa şimdi, yaşam benden hep uzak olsun...