Arabi Farsi osmanlı sadrazamlarının telkinleri ile eski dostu TÜRK OĞLU TÜRK şah ismaile kin bileyen Yavuz'un Arapça Farsça konuşan Osmanlı devleti ile Şah ismail in Türkçeden başka dil konuşulmasının yasak olduğu Safevi devleti arasında yapılan savaş.
Lakin gülmekten yerlere yatmama sebep olan şey ise 1884 yılında doğmuş olan Ömer Seyfettin'in Pembe incili Kaftan kitabındaki kurguların burada sanki gerçekmiş gibi anlatılması. Olmayan şeylerin olmuş gösterilmesidir.
Yok Şah ismail altınların altına bok koymuşta Yavuz selim lokum koymuş herkes yediğinden gönderir diye de not iliştirmiş
Yok savaş alanına çıkmayan şaha türban göndermiş te bilmem ne.
Azıcık tarih okumayan adam (hadi okumuyosun bari ilkokul çocuklarına okumayı sevdirmek için yazılmış pembe incili kaftandan başka birşey oku) Yavuz'un aslında şahla dost olduğunu, defalarca satranç oynadığını bilmez. Onu bilmediği gibi Şah'ın savaş alanında en iyi kılıç kullanan en iyi savaşçı olduğunu da bilmez. Yavuzun 30 bin kişi fazla olan Osmanlı ordusunu toplarla desteklediğini, yeniçerilerin hepsinde de tüfek olduğunu da bilmez. Hatta ŞAh ismail'in daha fazla kardeş kanı dökülmesin diye malını mülkünü hazinesini herşeyini bırakıp gittiğini de bilmez. E bunları bilmeyince kışın tebrizde kalmaya karar veren yavuza alevi bektaşi kızılbaş yeniçerilerin, yaptığı işlerden dolayı tepki göstermesine başlayınca geri döndüğünü de bilmez. 40 bin alevi türkün kesildiğini yerlerine kürdlerin yerleştirildiğini, ve işte bu geri dönüşlerinde de bu kürdlerin içme sularını zehirlemesinden dolayı şu şiiri yazdığını da bilmezler.
KÜRD'E FIRSAT VERME YARAB, DEHRE SULTAN OLMASIN,
AYAĞINI ARIK SIKSIN, GÖNLÜ HUZUR BULMASIN.
VUR SOPA'YI AL HARACI, KARNI BiLE DOYMASIN,
OL ÇEŞMEDEN GAVUR iÇSiN, KÜRD'E NASiP OLMASIN
VASiYETiM OLDUR KiM, KÜRD BiN KERRE YALVARSIN,
iNANMA KANMA, YAKANA BiT,KAPINA KÜRD DADANDIRMA.
Yavuz Sultan Selim, iran Seferi'ne çıkmak için 19 Mart 1514 tarihinde Edirne'den istanbul'a hareket etmişti. Bir ay sonra Üsküdar'a geldiğinde, Şah ismail'in halifelerinden olan Kılıç adında biri vasıtası ile Şah'a Farsça name gönderdi. Sultan Selim, izmit'ten gönderdiği hicri takvime göre 920 Safer tarihli namesinde: Şah'ın Müslümanlığa uygun olmayan hareketlerinden, mezaliminden bahis ile kendisinin Müslümanlığı takviye ve mezalimi kaldırmak için faaliyete geçtiğini, yaptığı işler nedeniyle katline fetva verildiğini ve kılıçtan evvel islamiyeti kabul etmesi lazım geldiğini ve atlarının Safer ayında istanbul'dan hareket ettiğini ve bizzat muharebeye hazır olacağını bildirmişti. Yavuz namesinde şöyle diyordu: "Fitneler çıkardınız, islam büyüklerine küfürler ediyorsunuz, bunun cezası katlidir, üzerinize geliyorum, işgal ettiğiniz Osmanlı memleketlerini geri veriniz." Elçi Kılıç, Şah ismail'i Hemedan'da bularak nameyi vermiş, o da muharebeye hazır olduğunu bildirmiştir. Şahın bu cevabı Osmanlı ordusu Erzincan'a geldiği sırada alınmıştır. Lütfi Paşa tarihine göre Şah ismail nameyi getiren Kılıç'ı öldürtmüştür[8][37].
Şah ismail, muharebeye hazır olduğunu belirten namesinde: "Er isen meydana gelsin, biz de intizardan kurtuluruz" demiş ve Yavuz'a bir kadın elbisesiyle, yaşmak yollamıştır. Yavuz bu nameye cevabını 920 Cemaziyelevvel sonunda Erzincan'dan yollamıştır. Yavuz bu namesinde Şah ismail er meydanına davet ediliyor ve hala kendisinden bir eser olmadığı beyan ediliyordu. Şah ismail bu nameye cevap olarak; gerek II. Bayezid zamanındaki ve gerek kendisinin Trabzon valiliğindeki dostluklarından bahsederek aradaki düşmanlığın neden ileri geldiğinin bilinmediğini, Osmanlı Hanedanıyla kadim dostluklarından ötürü Timur zamanındaki gibi fena bir neticenin olmasını istemediğini beyan etmektedir. Ayrıca Yavuz'un namesinde hakaretvari tabirlerden şikayet ile name yazan katiplerin yazılarını afyon tesiriyle yazdıkları için bir altın hokka ile afyon macunu yolladığını da namesinde belirtmiştir. Şah ismail'in afyon macunu yollaması yoluyla, II. Bayezid'ın afyonkeşliği sebebiyle oğlunun da babası gibi olduğu ima edilmektedir.
Yavuz Sultan Selim bu ağır nameye yine ağır bir nameyle cevap vermiştir. Namesinde şöyle demiştir: "Davete icabet edip uzun yolları kat ile memleketine girdik; fakat sen meydanda görünmüyorsun. Padişahların ellerindeki memleket onların nikahlısı gibidir; erkek ve yiğit olanlar kendisinden başkasının ona elini dokundurtmazlar; halbuki bunca gündür askerimle memlektine girip yürüyorum, hala senden bir haber yok. Seni korkutmamak için askerimden 40.000 kişiyi ayırıp Sivas ile Kayseri arasında bıraktım; hasma mürüvvet ancak bu kadar olur. Bundan sonra da saklanıp gözükmezsen erkeklik sana haramdır, miğfer yerine yaşmak ve zırh yerine çarşaf ihtiyar eyleyip serdarlık ve şahlık sevdasından vaz geçesin." Yavuz bu namesiyle beraber Şah ismail'in gönderdiklerine karşılık kendisinin kökenini telmihen hırka, şal, asa, misvak ve şedden (kuşak) ibaret tarikat levazımı yollamıştır. Böylece Yavuz, Şah ismail'in dervişlikten geldiğine gönderme yapmıştır[8].