çocukluğumu pek hatırlamam ben, dizlerim kanar, ağlardım. oyun oynadım, kazanmak için savaştım hep. evimizin yanında bamya pazarı vardı, merak ettim içerisini. pazar günleri açık olurdu, çocuktum duvarlar yüksekti.
bisikletim vardı üç tekerlekli. ön tekerleğinde pedallar, koltuğun sağ tarafına denk düşen el freni tadında bir fren. misafir odamızla salonumuz aynı odaydı. geniş alanlarım olmadı bisiklet sürebilmek için, misafirler geldiğinde ufak odaya gönderilirdim, kepçemi alır elime hayali topraklar taşırdım.
insanlar dut ağacının altına çarşaf gerdiğinde mutlu olurdum ben. yere düşen her dut tanesi için üzülür, çarşafın üstündeki koyulukları gördükçe de sevinirdim.
buzdolabımız büyük anlamlar ifade etti bana; 3 raflıydı, kapağında yumurta gözleri ve şişe konulacak alanlar vardı. 3 rafın ikisi hep boş olurdu, şişe konulan yerde bir mayanoz şişesi, yumurta gözünde iki yumarta. bakar geçerdim. çukulata yok der, şeker bakardım o da olmazdı.
yaşadığım her şeyi bir çocuğun gözünden masumhane şekilde görür, umursamazdım. dolayısıyla mutluydum. en büyük derdim, ertesi gün mahalle maçında kaç gol atabileceğimdi.
sonra taşındık... 6 yıldır oturduğumuz sokağın çıkışında annemin döktüğü gözyaşları hariç hiç bir anım yok o güne dair. neden taşındık hiç bilmiyorum. sormadım da.
bodrumu olan bir evdi. kışın odun ve kömür koyardık bodruma. evin önüne araba yanaşır, bodrum penceresinden aşağıya atardık yakacakları. sobanın verdiği sıcaklık güzeldi. yaş 7-8, o soba nasıl ısınıyor acaba diye hiç sormazdım. o kömür nasıl yanaşabiliyor kapımızın önüne.
yaş 8-9. soğuk kışlar başlamıştı. yazın ben yine top peşindeydim. bu arada 25 yaşındaki meral ablayla 22 yaşındaki nilgün abla arasında da bir seçim yapmam gerekiyordu. hangisine aşık olduğuma karar vermeliydim. meral abla dedim, evlendi... unuttum. ama soğuklar başkaydı. üç kat yorganla yatardım. bazen kış ayları bayrama denk gelir, iki sene önce alınış bayramlık ayakkabımdaki çamur lekelerini çıkartırken çivi gibi su ellerimi üşütürdü. yine umursamazdım ya ben. oyun geliyordu yaşamak. topu elime aldığımda, iki taş bulup kaleyi kurduğumda, havadan gelen topu yere değdirmeden kaleye sokmak kışı da unutturuyordu, soğuğu da.
kömür yanaşırdı demiştim ya, fırınımız da vardı bizim. onu yakardık. elektriğimiz vardı henüz. soba yerine fırınla ısınmak yokluk belirtisi değil de bir oyundu benim için. değişik bir fikirdi sonuçta. uzatırdım ellerimi. sonra fırın başındaki leğende banyo, üç kat yorgan, uyku, okul, çamurda futbol ve yine fırın...
öylece geçti o kış da. mayonez şişesi vardı hala dolabımızda. kimse mayonez sevmezdi...
bir akşam üstü, terlemişim, büyük olasılıkla mahalle maçından geliyorum, kana kana su içeceğim, sularımız akıyor. evin önüne yaklaştım. bir adam var bisikletiyle yaklaşan, öyle sıradan bir bisiklet değil, tascano yarış bisikleti.
- "annene yardım et eşyaları taşırken"
uzaklaşan bir bisiklet. aklında onlarca soru olan bir çocuk, üstelik terlemiş. yıllar boyu akacak göz yaşları gibi akıyor ter.
iki adım atıyorum evimizin önü gözüküyor. kapının önünde bisikletim, kepçem, çekyatlarımız, halılar rulo edilmiş duvarda, siyah beyaz televizyon, akrabalar anlamsız bir telaş içinde. aklı sorularla dolu bir çocuk.
yaklaşıyor kalabalığa, kolunun altındaki top düşüyor, yokuş aşağıya yuvarlanıp uzaklaşıyor. umurunda değil.
içinden çığlıklar yükselmekte,
"yalvarırım biri bana anlatsın. biri benimle konuşsun".
kimse duymuyor onu,
"kenarda dur. ayak altında dolaşma"
kötü birşeyler oluyor... bir baba var iki tekerlek üzerinde uzaklaşan, bir anne ve akrabaları eşya taşıyan ve bir çocuk; kimsenin konuşmadığı.
telaşe bitiyor, kamyonete bindiriyorlar onu. oturdukları sokaktan uzaklaşıyor. oysa 30 dakika önce kana kana su içecekti evinin terkoz su akan çeşmesinden. şimdi ise nereye gittiğini bile bilmediği bir kamyonetin ön koltuğunda. gülmüyor, suskun. yola bakıyor, trafik akıyor. kimse konuşmuyor onunla. sağır mı oldu yoksa? bu kez taşınma sürecindeki herşeyi hatırlıyor yere düşen dutlara üzülen çocuk.
iniyor kamyonetten. biraz olsun rahatlama. anneannenin evi. okulu 1 saat uzaklıkta artık.
bir kaç güne öğreniyor başına geleni..
---
bazı geceler ağlıyor "baba nerdesin?"
bazı geceler ağlıyor "neden?"
bazı geceler soruyor "nasıl?"
kimse konuşmuyor onunla. anlatmıyor.
aradan yıllar geçiyor. ilkokulu bitiriyor. çok başarılı. iyi okullara gitmesi gerek. babasıyla buluşuyor.
terkediyor en sevenini, yaşam verenini.
her gece pişman. cennet her zaman uzak olacak ona.
büyüyor ve savaşıyor.
kocaman adam oldu artık üç tekerlekli bisikletin sahibi.
yatmadan önce hesaplaşmalar. bedeni çaresiz.
bir şarkı çalıyor,
siz benim neler çektiğimi nerden bileceksiniz?
siz benim neden kaçtığımı nerden bileceksiniz?